Birkaç gün önce yaşadığımız “Emani Rahmanu” hadisesi millet olarak tecavüz ve cinayetlerin perde gerisini aralamamızı gerektiriyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun 2013'te yayınladığı rapor, endişe verici!...
Son 5 yılda çocuk tacizleri % 847, çocuk tecavüzleri % 986 arttı, çocuk cinsel istismarında Dünya'da ikinciyiz.
Sadece 2002-2008 arası 62 bin kadına kayıtlı tecavüz olayı var.
yani 62 bin nefese geçmeyecek izler, kabuslar, travmalar, acılar..
Tecavüz kurbanlarının %70'i tecavüzcüyü tanıyor. Tecavüz e uğrayan kadınların %54'ü bunu 18 yaşına gelmeden yaşıyor.
mağdur kadınların yüzde 40’ı hiç şikâyetçi olmuyor. şikayetçi olmama sebebi; korku ve suçun cezasız kalacağına inanmaları.
kadına yönelik şiddet tecavüzle kalmıyor;
adalet Bakanlığına göre cinayete kurban giden kadınların sayısı son 7 yılda yüzde 1400 yükseldi. 2002 yılında 66 kadın öldürülürken 2009 yılının ilk yedi ayında bu sayı 953’e çıktı…

Bu verileri daha da korkunçlaştıran, Türkiye’de yaşayanların %99’unun Müslüman olmasıdır. Zinayı en büyük günahlar kategorisinden sayan ve Kutsal Kitabında “İsra suresi 32. ayetZinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur” buyruğuyla, zinaya giden tüm yolların kapatılması gerektiğini emreder.

Mesele o kadar geniş bir yelpazeye sahip ki, nereden başlasanız konunun başındasınız demektir. Aslında toplumu suça yönelten, en aşağılık icraatları zaman içerisinde kanıksatan ve hatta onu vicdanlarda meşru kılan şeyin adı tam olarak “Ahlaki çöküntüdür!” Bir diğer anlamıyla bazılarının dediği gibi “Ahlakın tanımı evrensel” değildir! Her toplumun kendi inançları ekseninde oluşturduğu ahlak ve meşruiyet tanımlaması vardır.

Ahlak denilen şey toplumun inancı ile yaşantısı arasındaki bağı kuran ve onu işlevselleştiren bir mekanizmadır. Ahlak, bağlı bulunduğu kaynaktan aldığını topluma zerk eder. Kaynak doğru değilse, topluma “Ahlak” adı altında enjekte edilen “Ahlaksızlık” olur.

Yeryüzünde yaşayan birçok topluluk maalesef tam olarak bunu yapmaktadır. Mesela, Hollanda, İsveç ve İngiltere gibi Batı ülkelerinde “Eşcinsellik, kişisel özgürlük bağlamında görülüp, eşcinsel evliliklere dahi izin verilmektedir”

İsviçre ve Hollanda’da uyuşturucu, yine aynı özgürlükler kapsamında görülmekte ve bağımlılara Devlet eliyle temin edilmektedir.

Her türlü sapkın, ensest (Aile içi) cinsel ilişkilerin mubah görüldüğü Batı Medeniyetinin genlerinde “Roma İmparatorluğu”nun sapkın zihniyeti gezinmektedir.

Son yıllarda, ülkemizde gerçekleşen sapkın tecavüz ve ardından cinayet vakalarının temelinde bu sapkın ideolojilerin ifsat ettiği zihinlerin başrol oynadığını görüyoruz. Özellikle hiçbir etik anlayışa sahip olmadan, sadece reyting ve para kazanma endişesiyle yapılan televizyon dizilerinde sorumsuzca oynatılan “Tecavüz” sahneleri, henüz zihinsel gelişimini tamamlayamamış olan çocukların ruhlarında karanlığa kapı aralamaktadır. Bunun yanı sıra, internet üzerinden “Porno” ahlaksızlığının en alçakça türlerine kadar kolayca erişimin sağlanabilmesi, maalesef toplumumuzu süratle dejenere etmekte ve tüm bu ahlaksızlıkları zihinsel planda “Meşru” kılan bir algı oluşturmaktadır.

Bir gazetede haberini okuduğumuzda “Travma” geçirdiğimiz, sapkın tecavüz ve, ilişkilerin arka planında maalesef, zihinleri idlal ve ruhları ifsat olmuşları görmekteyiz. Tecavüz alçak ruhların eylemidir! Bununla birlikte bir hastalıktır da! Gençlerimizi ve toplumumuzu süratle bu hastalıktan kurtarmanın yollarını aramak durumundayız. 20 yıl önce utanç içerisinde, gizli ve münferiden icra edilen “Eşcinsellik”, maalesef bugün İstanbul’un en kalabalık caddesinde yürüyüş yapıp “Hak!” talep edecek sayısal çokluğa ve duruma geldiyse, mesele hakikaten çok vahimdir.

Bir suçu, kötülüğü, işreti kabullenmek ve onu kanıksamak ve hatta zamanla özgürlükler kapsamında vicdanlarda “Meşrulaştırmak” O suçun bizzat kendisinden milyon kez daha tehlikeli ve ahlaksızca dır!

Münferiden yapılmış birkaç suçu önlemek mümkündür. “Fabrika hatası” olarak telakki edebilirsiniz. Lakin, yukarda bazı ülkelerden yola çıkarak verdiğim örnekte olduğu gibi, eğer bir toplum suçun kendisini suç olmaktan çıkartıp, meşru bir fiiliyata dönüştürmüşse, bunun için yapacak hiçbir şey yoktur. Zira yolun sonu ve “Tuzun koktuğu” andır!...

Yetkililerden bu hususta ilmi ve bilimsel çalışmalar yaparak, uyuşturucu, pornoculuk ve benzeri sapkınlıkların pençesine düşenleri bu hastalıklardan kurtaracak yöntemler geliştirmeleri konusunda uyarıyorum. İnternet üzerinden ve ücretsiz yayınlanan sapkın porno yayınlarına erişim hemen engellenmeli ve bu nevi yayınlar “Suç” olarak tanımlanmalı, caydırıcı cezalar getirilmelidir. Televizyon dizilerine etik kriterler ve kurallar koyulmalıdır.

Yerel yönetimler için öncelikli projeler arasına girmesi gereken bir sorundur bu. Bununla ilgili çeşitli eğitim ve rehabilitasyon programları düzenlenmelidir, merkezler oluşturulmalıdır. Ayrıca, şunu da belirtmeliyim ki, saymış olduğum illetlerin temelinde “İmansızlık ve inançsızlık” yatmaktadır. Bu tamamen sistemsel bir sorundur. Kapitalist sistemin en büyük silahı olan “Narkoz” sadece içilebilen türden uyuşturucular değildir. Porno ve cinsellik te, en az “eroin” kadar etkili, tehlikeli ve bağımlılık yapanlar zümresindendir. Ahlaksızlığın asıl kaynağı Kapitalist sistemin kendisidir. Ve fakat, toplumumuzu bu sistemin ifsadından gelecek zararlardan “ne kadar koruyabilirsek, o kadar kardır” düsturu ve çabasıyla hareket etmeliyiz..

İnsanı bağımlı kılan ve köleleştiren ve daha sonra da en yakın akrabasına, kız kardeşine ve hatta öz kızına karşı ahlaksızlaştıran bu unsurlar şiddetle ve acilen toplumumuzdan tasfiye edilmelidir. Aksi halde, çok değil, on sene sonra bize hiç benzemeyen, ahlaksızlıkta sınır tanımayan bir toplulukla birlikte yaşamak zorunda olmak, emin olun canımız çok yakacaktır...