Endülüs’ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara mensup zimmi statüsünde topluluklar vardı. Bunlar, mağlup düştükleri İslam Devleti'ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise, İslam Ümmet’ini parçalayıp yok etmek için İslam’ın temel prensiplerini hedef almıştı. Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalışıyorlardı.

Dersler ibretler:

  • İslam devrim değil fetih yapar. Yürekler fethedilmeden, coğrafyaların fethedilmesi, tam bir fetih değildir.

Bu sebeple tüm peygamberler, işe yürek fethinden başlamışlardır. Her peygamber bir fatih, İslam da fetih dinidir, devrim dini değil. Hiçbir peygamber, zamanının genelkurmayı ve ordularıyla anlaşıp tepeden inme devrimle iş başına geçmemiştir. Aksine her peygamber, iğneyle kuyu kazar gibi; fert fert, ev ev, çadır çadır, Pazar panayır dolaşıp İslam’ı anlatmakla işe başlamıştır. Öncelikle en güzel örnek olmuş. Sonra en hikmetli bir şekilde sabır, sebat ve azimle vahyin öğretilerini insanlığa sunmuşlardır.

Önce fertlerin, kabilelerin yüreklerini fethetmiş, sonra şehirler, köyler, ülkeler fethetmişlerdir. Devrimle fetih ayrı şeylerdir. Devrimle gelen, yine bir devrimle gitmeye mahkûmdur. Ama fetihle gelen bir dava, o davaya iman edenler var oldukça devam edecektir. Çünkü gerçek bir fetihle yürekleri fetholmuş bireyler, İslam’ın gönüllü neferleri, davetçileri ve muhafızları olurlar. Öyle neferler ki, her şeylerini verir ama davalarını vermezler.

Fetih, doğaldır, hasbidir ihtiyaridir. Şefkat, merhamet ve meveddetle ikna etmeye dayanır. Ama devrim, zorakidir, irade dışı zulüm ve zorbalığa dayanır. Tepeden inme devrimlerle yönetimleri ele geçirilen milletler, devrim yapan güce karşı bilenir, öfkelerini besleyip büyütürler. Ellerine geçen ilk fırsatta da devrimcileri devirirler. Bu sebeple devrimle gelenler, genel olarak başka bir devrimle giderler. Bu sebeple devrim yapanlar, genelde kendi devrim arkadaşlarını en kısa zamanda infaz edip ortadan kaldırırlar. Aksi halde onların devrimlerine maruz kalacaklarını bilirler. Ama İslam devrim değil, fetih yapar. Yani yürekleri fetheder.

Zoraki Müslüman olanlardan niceleri, münafık da olabilir. Gerçekte Müslüman olmayıp sadece Müslüman gibi görünür. Yani silah zoruyla İslam’ı dayattığınız kişiler, eğer İslam’ın şefkat ve merhametine ikna olmayıp yürekten kabullenmemişse, münafıkça kelime-i şehadeti söyleyebilir. Aslında iman etmemiş, sadece Müslüman gibi görünmek zorunda kalmıştır. Böyle bir insan da fırsat bulur bulmaz, kendisini devirenleri devirmek için harekete geçecektir.

  • Her Müslüman, bir fatih olmalıdır.

Müslüman nerede, ne zamanda olursa olsun, İslam’ın gönüllü eri ve davetçisidir. Her müsait zaman ve zemini değerlendirmek suretiyle, insanların yüreklerini fethetmeye çalışır. İşi, mesleği, meşrebi ne olursa olsun bu değişmez. Dolayısıyla her birimiz bu manada kendimizi kontrol etmeliyiz. Görevimizi yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz? Kendi aile efradımızdan başlayarak, yakın, uzak elimiz, dilimiz ve imkânımızın ulaşabileceği her kese İslam’ı ulaştırmaya çalışmalıyız. Özellikle kitle iletişim araçlarının getirdiği imkân ve kolaylıklarla beraber düşündüğümüz zaman bunun hiç de zor olmadığını daha net görürüz.

  • Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum projesi, yürek fethi ve toplumsal değişimin yegane yoludur.

Yirminci asrın müceddit davetçisi, Şehit İmam Hasan el Benna da, tüm peygamberlerin uygulaması olan bu metodu, gençliğin baharında benimseyerek işe başlamıştır. Risalelerini, ama özellikle eğitim risalesini okuduğunuz zaman, bunu çok güzel anlıyorsunuz. “Manevi kalkınma projesi” veya “Tabii toplumsal dönüşüm” de diyebileceğimiz bu proje, “Nebevi hareket metodu”nun ta kendisidir. Mevcut İslam ümmetinin çeyreği veya onda, hatta yüzde biri değil, binde biri sahabenin davetçi ve fetih ruhuyla bu metodu uygulasalar, birkaç yılda dünyanın alnına ve yüreğine İslam’ın mührü vurulur.

  • Şiilik, Sabataizm, Fetöizm, Vahhabizm vb. düşünceler, Yahudi’nin sürgit devam eden sinsi planlarıdır.

Allah'ın (cc) lanetine uğramış olan Yahudi, köpek misali kemiyet olarak bir türlü çoğalamamaktadır. Bu sebeple de hasmına karşı mertçe davranmıyor. Her türlü sinsi ve karanlık planlara baş vurmaktadır. Şia’nın kurucusunun bir Yahudi ola Abdullah bin Sebe’ olduğunu biliyoruz. Vahhabiliğin haçlı Siyonist ittifakının sinsi planlarıyla kurulduğu da malum. Hatta yıllardır Haremeyn ve Suudi Arabistan’a musallat olan “Suud” ailesinin, Hayber’den sürgün edilen bir Yahudi aile olduğu işin ehli olan otoriteler tarafından ifade edilmektedir.

Özellikle “Sabetaycılık” “Masonluk” “Bilderberg” vb. kurumların; ülkelerin kılcal damarlarına nasıl sızdıklarını, 15 Temmuz darbesiyle deşifre olan FETÖ ihanet şebekesiyle bir kere daha görmüş olduk. Sadece Türkiye değil, dünya ülkelerinin hangi köşeleri bu sinsi ve karanlık odaklar tarafından tutulmuş durumdadır, bunu bilmek neredeyse mümkün değil. Ama sonunda tüm zalimlerin kaybedeceğini kesinlikle biliyoruz. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...