Ali (ra), asilerin Osman (ra)'ı öldürmek istediklerini öğrenince, böyle bir şeye meydan vermemek için, iki oğlu Hasan ve Hüseyin'e, kılıçlarını alarak gidip Osman’ın kapısında beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarını söylemişti. Abdullah İbn Zübeyr de onlara katılmış, diğer bazı sahabeler de çocuklarını oraya göndermişlerdi. Durum çok nazik bir hal almıştı. Hz. Osman, ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bölgelerden gelen, asileri savaşarak Medine'den çıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O, Peygamber Şehri’nde kan dökmek ve fitneyi ilk başlatan kimse olmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. Hz. Âişe (r.anha)'dan Resulullah'ın (sav) söyle söylediği rivayet edilmektedir: "Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma". Hz. Osman, Resulullah'ın (sav) bu günler için kendisine bildirdiği şeylere uymaya çalışıyordu. O, söyle diyordu: "Resulullah (s.a.s) benimle ahitleşmiş olduğu şey üzerinde sabretmekteyim" (Üsdül-gâbe, II, 589; Suyûtî, 170; Ibnü'l-Esîr, III, 175).


Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine bir Müslümanın kanının ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek şartları dahilinde helal olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hiç birisiyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu…


Dersler ibretler:


Ashabı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) mükemmel bir dayanışma içindeydi. Bize muhacire nasıl “Ensar” olunacağını onlar öğrettiler. Ümmet ruhu ve kardeşlik şuurunu, iliklerine kadar yaşadı ve yaşattılar. Evet onlar arasında zaman zaman ihtilaflar da oldu. Ancak Şia ve arkasındaki karanlık güçlerin lanse ettikleri gibi asla düşman olmadılar. Onlar cahiliye döneminde eşkıya iken, İslam nefhasıyla evliya oldular. Birbirlerinin canına, malına kast etmek için bahane arayan vahşiler iken, İslam’ın onlara bahşettiği kardeşlik şuuruyla, birleri uğruna canlarını feda edecek duruma geldiler. Özellikle Hz. Ali (ra) ile ilk üç halife ve Muaviye (ra) arasında Şia’nın uydurup yaydığı gibi bir kin, nefret ve düşmanlık, asla bahis konusu olmamıştır.
Resulullah'ın (sav) geleceğe dair birçok mucizeleri mevcuttur. İşte Osman (ra) döneminde vuku bulacak kimi fitne ve karışıklıklara da efendimizin işaret ettiğini görüyoruz. Resulullah (sav) Hz. Hüseyin’in (ra) şehadetine nebevi bir mucize olarak işaret etmişti. Hem de Medine’den çok uzak bir diyarda ve mevki olarak yerini de bildirmişti. Hz. Hasan’ın (ra) da iki büyük cemaatin sulhüne vesile olacağını bildirmişti. "Benim bu oğlum Hasan, Efendidir. Allah onun vasıtasıyla iki büyük grubun arasını düzeltecektir." (Buhârî, “Ṣulḥ”, 9; “Fiten”, 20)


Mucize de keramet de haktır. Kimi cahil sofilerin uydurdukları menkıbe ve hikayeler, ne evliyanın kerametine, ne de peygamberlerin mucizelerine gölge olamaz. Burada zikredilenden çok daha bariz mucizelere rağmen, Resulullah'ın (sav) mucizelerini, hatta Kur'an'ı Kerim net olarak geçen nice peygamberlerin mucizelerini dahi inkar eden zavallılar, neyi hedefliyorlar acaba? Bu ancak müsteşriklerin meşum tuzaklarına düşerek, İslam’ın salih temsilcilerini itibarsızlaştırma operasyonudur.


Hz. Osman’ın (ra) öldürülme tehlikesini bile bile korunma istememesi, yine bu nebevi mucizenin gereği gibi seyretmiştir. Sahabenin (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) ileri gelenlerinden nicelerinin defalarca isyancı güruhun hakkında gelme tekliflerine rağmen, o bu teklifleri kabul etmemiştir. Tabi Resulullah'ın (sav) şehri ve yadigarı Medine-i Münevvere’de, kan akmasını istememesi ve bunun ilk müsebbibi olmama gayreti, en büyük sebeptir. Onları peygamberlerden sonra insanlığın en efdali yapan çok sebepten biri de onların bu özelliğiydi. Onların sadece takva ve verada değil, tüm güzelliklerde öncü idiler. Özellikle Resulullah (sav) sevgisi ve onun hatırasına olan saygıları, onların kıyamete kadar insanlığın baş tacı ve önderleri olmalarına yeter de artar da… (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç