Bir hastalık olarak kabul edilen kökeninde hem genetik hem de çevresel faktörleri barındıran obezite ile ilgili Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından Doç. Dr. Ahmet Türkoğlu önemli bilgiler verdi. 

Obezite ile ilgili açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Ahmet Türkoğlu, “Normal ağırlıktaki bireylerin çocuklarının obez olma ihtimali yüzde 10 iken, iki obez ebeveynin çocuklarının ömür boyu obezite riski yüzde 80-90'ları bulmaktadır. Beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı da önemli faktörlerdir. Tokluk hissinin olmayışı obez hastalarda sık rastladığımız bir durumdur. Obez hastalarda diyabet ve hipertansiyonun yanı sıra dejeneratif eklem hastalığı, bel ağrısı, uyku apnesi, reflü hastalığı, safra taşları, hiperlipidemi, astım, kalp yetmezliği, migren, infertilitevb sıklığı belirgin olarak artmaktadır” dedi. 

Obezitenin toplumsal sıkıntılara da sebep olduğunu vurgulayan Türkoğlu, “Obezite, bahsi geçen hastalıklara yol açmasının yanında toplumsal önyargılar nedeniyle damgalanma, sosyal yaşantıda kısıtlanmalar, depresyon ve psikolojik sorunlar, iş bulmada yaşanan sorunlar gibi bir çok yönden hayatı olumsuz etkilemektedir” ifadelerini kullandı. 

Obezitenin kadınlarda ve erkeklerde farklı şekilde görüldüğünü söyleyen Türkoğlu, “Erkekler daha çok merkezi ve visseral yağ dağılımına yatkınken kadınlarda daha çok periferal veya gluteal yağ birikimi görülür. Bunun sonucunda obez erkeklerde kadınlara göre daha çok diyabet, hipertansiyon ve metaboliksendrom yatkınlığı görülür. Obez erkeklerde ortalama yaşam süresi normal populasyona göre 12 yıl, kadınlarda ise 9 yıl daha kısadır” ifadelerine yer verdi. 

Obezitenin son yıllarda dünya genelinde artan ölümlere sebep olduğunu açıklayan Doç. Dr. Türkoğlu, “İstatistik verilerinin çok düzenli olduğu batı ülkelerinde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra en sık nedeni olarak obezite gösterilmektedir. Obezite ile mücadelede tabi ki öncelikli tercihimiz diyet, fiziksel aktivite ve medikal tedaviyi içeren yaklaşımdır. Ancak maalesef bu yolla başarılı kilo verip bu durumu yıllarca koruyabilenlerin oranı yüzde 3'ü geçmemektedir. Bu da “bariatrik cerrahi” dediğimiz obezite cerrahisini bütün dünyada popüler hale getirmiştir. Cerrahi tedavi, ciddi obezitesi olan hastaların tedavisinde kanıtlanmış ve etkili olan tek tedavi yöntemidir ifadesi, günümüzde kabul görmüş ve textbooklarda yerini almıştır” şeklinde konuştu. 

Bariatrik cerrahi hakkında bilgi veren Türkoğlu, “Bariatrik ameliyatlardan sonra hastaların kan şekerlerinde, tansiyonlarında belirgin düzelme olduğunu görmekteyiz. Bariatrik cerrahide laparoskopi yani kapalı ameliyat tekniği 1990'lı yıllardan sonra başlamış ve günümüzde standart yöntem olarak kullanılmaktadır. Laparoskopik yöntemin avantajları ameliyat sonrası daha az ağrı, daha hızlı iyileşme, kesi yeri fıtıklarının daha az olması, hastanede kalış süresi ve işe dönüşün daha kısa sürede olmasıdır. Yıllarca tüm dünyada popüler bir yöntem olan laparoskopik ayarlanabilir gastrikband yönteminin zamanla yeterli kilo kaybı sağlamada yetersiz kalması ve geç dönemde ortaya çıkan yüksek komplikasyon oranları nedeniyle popülaritesi oldukça azalmıştır. Son 5-10 yıl içerisinde en popüler yöntem “laparoskopik sleeve gastrektomi” dediğimiz tüp mide ameliyatı olmuştur. Bariatrik cerrahi başlıca iki mekanizma ile kilo kaybına yol açmaktadır. Birincisi mide hacminin küçülmesi nedeniyle alımın azalmasıdır. (restriktif yöntem). İkincisi ise alınan gıdaların emiliminin azalmasıdır (malabsorbtif yöntem). Tüp mide ameliyatı ve gastrikband yöntemleri birinci mekanizma ile yani alımın azaltılması yoluyla kilo kaybına yol açar. Roux-en-Y Gastrikby-pass yönteminde her iki mekanizma da mevcuttur. Duodenal Switch, Biliopankreatik Diversiyon yöntemlerinde ise çoğunlukla emilimin azaltılması yoluyla kilo kaybı söz konusudur’ diye konuştu. 

İHA