Bilim, insanoğlunun kendini ve çevresini tanıma isteğinden doğmuştur. Gökyüzünün derin maviliklerinden süzülüp gelen yakıcı ışıklar, geceleri gümüş beyazlığındaki ayın parlaklığı, çakan şimşekler, engin denizler ilk insanları hayranlıkla karışık bir bilinmezliğin uçurumuna sürüklemiştir. Çevresinde olup bitenleri öğrenmek isteyen insan, zekasını işletmiş ve kendine göre birtakım gerçeklere ulaşmaya çalışmıştır.

Bilimin amacı, gerçeği bulmaktır. Olayların nedenini fayda ve zararlarını, sonuçlarını öğrenme içgüdüsüdür ki ilk çağlardan bu yana insan zekâsını sürekli bir araştırma ve incelemeye yöneltmiştir. Bu araştırma ve inceleme, medeniyetin gelişmesinde büyük rol oynamıştır/ Özellikle pozitif bilimlerin kesin ve değişmez kurallar halinde ortaya koyduğu gerçekler, insanoğluna daha rahat, daha medeni ve insanca yaşama yolunda ışık olmuştur.

Teorik bilginin zaferi yanında ona paralel olarak gelişen tekniğin bugünün modern ve ileri dünyasını yaratmada büyük rolü olmuştur. Teknik, ilmin insan için hangi yönde ve nasıl daha yararlı düzenler, araçlar, makineler meydana getirebileceğini göstermiştir. Uzay çağının en büyük başarısı, teknolojide kazanılan başarılardır.

Bugün gelişmiş tüm ülkeler bilimle tekniği kaynaştıran ağır sanayide ileri giden ülkeler olmuşlardır. Geri kalmış ülkeler ise, ilkel araçlarla tarım yapmaya çalışan hala geçmişin garip inanç ve kavgalarından kurtulamayan ülkeler olarak günümüzde kalakalmışlardır. Çağımız insanının çok değişik ihtiyaçları ancak bilimin ve tekniğin gücüyle karşılanabilmektedir.

Yurdumuzun çok zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını ancak teknikte kazanacağımız üstünlükle değerlendirebiliriz. Bilim ve teknik, çağımızda dünyaya üstünlük kuracak ülke, bölge ve ya insanlar için en belirleyici nitelik olacaktır ve bu da hiç değişmeyecektir.