30 Nisan ila 5 Mayıs 2024 tarihlerinde Lübnan’a bir haftalık bir ziyaretimiz oldu.

Filistin Âlimler Birliğinin değişik İslam ülkelerine düzenlediği seferler dâhilinde bize de Lübnan düştü. Filistin davası, Gazze ve özellikle Aksa Tufanı’na destek ziyaretleri için bir Lübnanlı iki Filistinli olmak üzere dört kişi olarak bu sefere katılmak nasip oldu. Tabi gittiğimiz şehirlerde yöre âlimlerinden 5-10 kişi arasından değişen âlimler de ayrıca bize katılıyorlardı.

Belli bir program dâhilinde, gidilecek yerlere önceden haber verilmiş ve genel olarak hazırlıklar yapılmış oluyor. Programın genel organizesi elbette Filistin âlimler birliği tarafından yapıyor. Ancak Lübnan’daki programın takibi ve içeriğini birliğin Lübnan temsilciliği organize ediyordu. Büyük oranda da herhangi bir sorun olmadan gidilecek yerlere gidildi ve gayet bereketli bir program icra edildi elhamdülillah.

Altı günde 6 önemli şehrine seferlerimiz oldu. Beyrut, Sayda, Trablus, Sur, Beka’ (Bika’) ve Ba’lebek… Buralarda, başta Hamas ve Cemaati İslamiye olmak üzere değişik cemaat ve cemiyetlerin merkezlerinde toplanan yörenin âlimleriyle istişareler yaptık. Gittiğimiz her şehirde sabah namazı hariç hemen hemen dört vakit, her birimiz ayrı camilerde namaz sonrası ders ve sohbetler yaptık. Bazı şehirlerde erkeklere ayrı, kadınlara ayrı konferanslar yapıldı. Tabi hepsinde de konu Filistin davasına maddi manevi destek, Gazze ve Aksa Tufanı idi.

İşlediğimiz ana başatlıklar özetle:

1. Filistin davası sadece Filistinler veya Arapların değil, tüm ümmetin Muhammedîn davasıdır. O halde bu ağır yük, bir asırdan fazladır Filistin ve mescidi Akasya’nın ağır yükünü omuzlayan cefakâr Filistinlilere bırakılamaz. Başta Filistin’e bitişik olan cephe hattındaki ülkeler olmak üzere uzak yakın tüm İslam diyarındaki Müslümanların bu yüke ortak olmaları gerekir.

2. Mescidi aksa, İslam’ın ilk kıblesi, miracın ilk durağı ve üç mukaddes haremimizin üçüncüsüdür. Buraların fetihleri için ta sahabe döneminden başlayarak ne büyük fedakârlıklar yapıldığı malumdur. Genci ihtiyarı, kadını erkeğiyle; sayısız şehitlerin verildiği ve onca kanların, canların feda edilmesiyle fethedilen bu mukaddes diyarlar, melu’n Siyonistlere bırakılamaz.

3.  İslam Uleması ve davetçileri, Filistin davası vb. tüm İslami konularda en önde olmalıdırlar. Zira hiçbir dava öndersiz ve rehbersiz oluşamaz, gelişemez ve devam edemez. Gelmiş geçmiş 124 bin peygamber bu önderlik ve rehberliğin en güzel örneğidirler. Onların milyonlarca sahabe ve havarileri bunun örneğidirler. Âdem (as) dan günümüze kadar görevini en güzel bir şekilde yapmış olan İslam davetçileri de yine bunun en güzel örneğidirler. İşte gün bu gün, an bu an. Şimdi sıra bizde. Eğer bu saydığımız nebiler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle cennette beraber olmak istiyorsak, buyurun işte meydan…

4. Kadınların İslam ve Filistin davasındaki rolü… Şehit İmam el-Benna der ki: “İnsanlığın yarısı kadındır, diğer yarısı da bir kadından doğmuştur.” Dolayısıyla malum hadisteki benzetmeyle; “kadın insanlığın kalbidir. Kadın düzelirse tüm toplum, ümmet ve insanlık düzelir. Kadın bozulursa hepsi bozulur.”

5. Cihada ve şehadete sevdalı nesiller ve mücahitler gökten inmez, yerden bitmezler. Fedakâr âlimlerin ve cefakâr anne babaların eğitim ve terbiyeleriyle yetişir. Ama bir de müsait zemin de gereklidir. İşte “Filistin toprakları ve özellikle Gazze Mücahit bitiren mümbit bir tarla veya cihada ve şehadete sevdalı nesiller öreten fabrika olmuştur.”

6. Şehit kanının her bir damlası, toprağa düşen bir tohum, çekirdek hükmündedir. Bazı tohumlar bire 10, bazıları bire 70, bazıları bire 700 veya daha fazla semere verirler. Dolayısıyla İslam ümmeti için şehitler; bir kayıp değil, aksine büyük kazançtırlar. İşte Gazze’de Aksa Tufanında 50-60 bin şehidimiz var. Ama buna karşılık dünyada yüz binlerce insanın Aksa Tufanı bereketiyle hidayet bulup Müslüman olduklarını görüyoruz.

7.  Savaşlar iki kısımdır, sıcak savaş ve soğuk savaş. Ancak bu iki savaş arasında çok büyük farklar vardır. Bu farkları daha önce yazdığımız birden fazla makaleden inceleyiniz. Çünkü konu bir yazıya sığmayacak kadar geniştir.

8. Yahudi sadece Filistin, Araplar veya İslam ümmeti için değil tüm insanlık için büyük bir tehdit ve tehlikedir. Allâh'ın (cc) bunları onlarca ayette lanetlemiş olması boşuna değildir. Bilindiği üzere Yahudi kendisini Allâh'ın (cc) evlatları ve sevgili kulları olarak görmektedir. Diğer milletleri de kendisine hizmet için yaratılmış köleler olarak görmektedir. Bilindiği üzere kölelerin mülkiyet hakkı olmayıp tüm sahip oldukları efendilerinin, yani Yahudilerin malıdır. Bu konuda “Yahudi’ye dikkat” vb. başlıklarla yazdığımız yazılar ve videolara bakılabilir. Yani Allah (cc) korusun Gazze kalesi düşer de Filistin surları geçilirse, Yahudi orada duracak değildir. Yahudi’ye yaltaklık yapan emirler ve sultanlar bilsin ki, Hamas yenildiği zaman, Yahudi onlara ve hanedanlarına merhamet etmeyecektir. Hibe ettikleri koltuk ve makamları onlara bırakacak değildir. Saddam, Kaddafi, Salih Muhammed vb. diktatör zalimlere ne olduysa onlara da aynısı olacaktır. Kullanılan tüm zalimler, limon misali suları tükenince çöpe atılırlar.

9.  Aksa Tufanı’nın çok yönlü bereketi:

a. İsrail ordusu en güçlü ordudur. İsrail devleti 6 günde 6 Arap devletini hezimete uğratmıştır. Dolayısıyla mağlup edilemez iddiası çöp oldu. Filistin ve hamasın yiğit evlatlarından bir avuç mücahit, 8 aydır bu kartondan kahraman Siyonistlere kök söktürüyor.

b. İsrail istihbaratından habersiz kuş uçmaz iddiası da çöp oldu. Burunları sürtüldü…

c. Demir kubbe aşılamaz, geçilemez iddiası da çöp oldu. Belki kalbur misali delik deşik olmadı ama Siyonistlerin yüreklerine hem de en derinlerine korku salacak kadar delindi.

d. Uyuyan Müslümanlar uyandı. Yıllardır gerçek manada bir cihadın pratiğini görmemiş ve soğuk savaş vasıtalarıyla dünyaya ram olmuş Müslümanlardan nasibi olanlar, gaflet uykusundan uyandılar.

e. Ölü vicdanlar dirildi, ihya oldu. Hem de tüm insanlığını yitirmemiş olan tüm insanların vicdanları yeniden dirildi. İşte meydanlar, üniversiteler, sosyal medya platformlarında bu dirilen vicdanların sesini duyuyor ve görüyoruz.

f. DEAŞ, IŞİD gibi batı üretimi vahşilerin karatmış olduğu cihadın v e mücahitlerin yüzü ap aydınlık oldu. Tüm dünya insanları, cihadın namusunu, ahlakını, nezihliğini görerek öğrendiler.

g. Batılı devletlerin makyajlı yüzlerinin boyası döküldü ve kapkara suratları ortaya çıktı. Ağız dolusuyla; “insan hakları” “kadın hakları” “çocuk hakları” ve hatta hayvan haklarından bahsediyorlardı. Amma Gazze’deki katliam ve soykırıma karşı üç maymunu oynuyorlar. Şimdi soruyoruz hak hukuk edebiyatı yapan zavallılara, Gazze ve Filistin’deki insanlar can değil mi? onların da kendi vatanlarında insanca, hür ve özgür olarak yaşama hakları yok mu? Bir asırdır Filistin’de yaşananların binde biri batılı ülkelerde yaşansa yine böyle üç maymunu oynar mıydınız?

h. Mihenk taşı misali, Hain ve sadık yöneticileri, samimi insanlarla diğerlerini ayırt etti. Bir yanda adı Müslüman emirler ve sultanlar, diğer yanda insanlığa karşı işlenen bunca vahşete sessiz kalan Avrupa’nın edebiyat yapan idareci ve siyasetçileri…

i. Aksa tufanının bir başka bereketi ise yıllardır kendisini acındırıp Avrupa’yı haraca bağlayan melu’n kavim Yahudi’nin iç yüzünün deşifre olmasıdır. Tüm dünya halkları yeniden gördüler ki, Yahudi sürgün edilmeyi de daha fazlasını da hak ediyor. Madem Buhtu’n-Nasır, Firavn ve Hitler tarafından zulme uğradığını söylüyorsa o zaman adaletin ve mazlumların safında, zulme ve zalimlere karşı durmalı değil mi? ama heyhat! Aksine Yahudi’nin kendisi firavunlara, Hitler’e rahmet okutacak zulümlere imza atmaktadır. Ama artık bitti, takke düştü kel göründü… Daha nice dersler ve ibretler… Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...