Halep tarihinin en büyük zulümlerinden birini yaşıyor. Bir yandan rejim güçleri, diğer yandan daiş, rusya, iran ve batılı güçlerin bombaları, suriyede kan ve gözyaşı olarak, halkın üzerine yağmaya devam ediyor.

Bu Savaşta en çok mağdur olan çocuklardır. Savaş mağduru bu çocukların yaşamlarını, enkaz altında kalmalarını, yaralanmalarını, yetim ve öksüz kalmalarını hatta ölmelerini, maalesef sanki bir film seyredercesine hergün izliyoruz.

Bu çocukların suçu neydi? Hiç kimseleri olmasa dahi, bu çocukların islam hukukuna göre ve uluslararası hukuka göre, devlet koruması altında olmaları gerekmiyormuydu. Kadın ve çocuklar ayrı bölgelere alınıp, silahtan arındırılmış bölgelerde, koruma altında olmaları gerekiyordu. Fakat bu çocukların, bırakın çocukluğunu yaşamasını, temel ihtiyaçları bile karşılanamadı. Birbuçuk milyar müslüman, suriyeli, gazzeli (bunlar ümmetin çocuklarıdır) bu çocuklara bakamadık. Onları açlığa sefilliğe maruz bıraktık.

Birazcık ısraftan, özel keyiflerimizden uzak kalabilseydik eminim katkımız çok fazla olurdu. Bu kanayan yaramızı bir türlü pansuman edemedik. Bir çoğumuzun ağlayarak izlediği, yüreğimizin parçalandığı, küçük suriyeli kızımızın çizdiği ve paylaştığı o sözler hep kulaklarımızda, şimdi bu olayaı tekrar hatırlayalım, olaki bu konuda harekete geçmemize vesile olur.

"EY ÖLÜM MELEĞİ BENİM CANIMI ALMAK İÇİN ACELE ET "

Suriyede halepli kızımız ailesiyle düştüğü durumu, resimle anlatmaya çalışıyor. Ve bu kızımız, ölümü arzu ederek, kendini tabutun içinde çiziyor ve  ailesine bir vasiyet yazıyor. Vasiyette ise duygularını şöyle tasvir ediyor. "Bu benim vasiyetimdir. Canım anneciğim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki: ’O açlıktan öldü...’ ve sen abiciğim! Üzülme; ama, ikimiz birlikte, ’Biz açız!..’ dediğimizi hatırla. Ey Ölüm meleği! Acele et ve bir an önce ruhumu al ki artık Cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de cennette yiyebildiğim kadar çok yemek yiyeceğim".... diyerek, hepimizin yüreklerini parçaladı.

ACİL ÇÖZÜM ÜRETMELİYİZ

Bu durumda olan çok fazla çocuğumuz var. Bir an önce çözümler üretmeliyiz. Bu konuda S.T.K. ların çok önemli çalışmaları var. Bu vakıf ve derneklere destek olmalı hep yanlarında olmalıyız. Hani imkanlarının olmadığını düşünenler için, farklı çözümlerin de olduğunu düşündüğüm için farklı bir konuya temas etmek istiyorum.

 Bu çözümlerden biri israfı önlemekle olabilir. Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan bir raporda Türkiyenin ekmek üretimi ve tüketimi mercek altına alındı. Bu raporu duyunca çok şaşırdım ve bunu paylaşınca sizlerde şaşıracaksınız. Türkiye’de üretilen günlük ekmek sayısı yaklaşık 120 milyon adet ve yine bu rapora göre, üretilen her 10 ekmeğin dokuzu tüketilirken biri israf ediliyor. Bu israf önlenebilirse günlük 12 milyon ekmek ihtiyaç sahiplerine verilebilir.

Suriyenin savaş öncesi nufusu yakalaşık 20 milyondu. Bu gün nüfusun yarısına yakını suriye dışında çıkmış durumda. Sadece Türkiyenin ekmek israfı suriyenin günlük ekmek ihtiyacını büyük ölçüde karşılıyor. Otellerde ve benzer yerlerdeki israf ise, duyarsız insanları bile şaşırtacak ölçüde.  Bu otellerde servis edilipte arta kalan yemekler çöpe dökülüyor.Yiyecek İçecek Yöneticileri Derneği’nin araştırmasına göre, her üç tabak yemekten biri çöpe dökülerek israf ediliyor. Araştırmayı yapan uzmanlar, otellerde kişi başına beşbuçuk kilo yemek hazırlandığına dikkat çekiyor.  Bu araştırma Türkiyedeki israfın ne boyutta olduğunu ve bu israf önlendiğinde, küçük bir ülkenin ihtiyacının karşılanacağını gösteriyor.

BEN BÜYÜYEMEYECEĞİM "ÖLECEĞİM"

Suriyede yaşanan savaşın en korkutucu yanlarından biriside, geleceğe olan güvenin kaybolmasıdır. İnsanlar suriyede savaşın biteceğine, suriyenin geleceğine ulaşamayacaklarına inanmaya başlamalarıdır. Elcezireydi galiba, bir muhabir suriyeli bir çocuğa mikrofon uzatarak soruyor."büyüyünce ne olacaksın" dediğinde suriyeli çocuk şöyle diyor. Ben büyüyemeyeceğim "öleceğim" diyor. Geleceğinin olmadığını, yaşayamayacağını düşündüğü için, şu meslek sahibi olacağım diyemiyor. 

Akit gazetesinin "halepte çocuk olmak" isimli videosunu izlerken de çocukların umutsuzluğunu orada da görebiliyoruz. Çocuklar  sabah uyandığında annesinin yatağında hala uyuyor olduğundan emin olamaması, Ya da babasından oyuncak bebek isteyecekken bir damla suyu istemekten dahi korkması, Halep’te çocuk olmanın, ne kadar zor olduğunu, her an bir bombanın veya enkazın altında kalma ve ölüm riskiyle yaşadığını ve umutlarının hiç kalmadığını gösteriyor.