Barış Çiviroğlu'nun kaleminden çıkan bu dokunaklı roman, günümüz ailelerinin yaşadığı gerçek sorunlara değinirken, anne-çocuk arasındaki bağın gücünü ve sevginin her şeyin üstesinden gelebileceğini anlatıyor.

Ergenlik dönemi zorluklarını, aile içi iletişim problemlerini ve pandemi sürecinin etkilerini ustaca işleyen "Söz Veriyorum Anne", okuyucuyu hem düşündürüyor hem duygulandırıyor.
Bu hikâye, verilen sözlerin önemini, ikinci şansların mümkün olduğunu ve en güçlü bağın anne-çocuk arasındaki sevgi olduğunu hatırlatıyor.

Çiviroğlu yaptığı açıklamada:
İnsanlık tarihinden bu yana yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış, birbirinden farklı kültürleri, gelenekleri, örf ve adetleri içinde barındırmış, kaynaştırmış bir ilim irfan deryası olan Anadolu coğrafyası,
İnsan olmanın, insan kalmanın, insanca yaşamanın ve yaşatmanın nesilden nesile aktarıldığı o kadim topraklar.
Anadolu toplumunda kanun ve ahlak yerine geçebilen fakat gerçekte kanun olmayan davranış kalıpları vardır. Anadolu toplumunun yapmaya ve uymaya alışageldiği ve toplum tarafından yapılması gerekli görünen bir davranış ve değerler toplamı. Bu değer ve davranışların bireyle birey, bireyle aile, bireyle komşular, bireyle akrabalar, bireyle ulus, bireyle devlet arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.
Toplumsal kültür; yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze gelmiş bir değerler bütünüdür. Yazılı olmayan bu sözlü gelenekte yaşatılan değerlerle beslenen Anadolu toplumu özünde bağlı bulunduğu ve ait olduğu milli ve manevi değerlerin ahlak anlayışı vardır. Bu değerler toplamında Anadolu toplumunun sağ duyusu, günlük hayatı, geleneği, örf ve adetleri, milli ve manevi duygusunun izleri yansır.
Anadolu irfanı işte bu saydığımız bütün kültürlerin, örf ve adetlerin, davranış ve yaşam biçimlerinin, milli ve manevi değerlerinin matematiksel bir toplamıdır.
Sosyal değerler, toplumda, fertler arasında ortak duygu, düşünce, amaç ve davranış bütünlüğü meydana getiren birleştirici ve kaynaştırıcı faktörlerdir. Bu değerler, toplum tarafından desteklendiği, yaşatıldığı ve geliştirilerek yeni nesillere aktarıldığı sürece birleştirici özelliğini muhafaza eder ve sosyal ilişkilerde düzenlilik sağlar. Değerler üzerinde toplumun desteği zayıfladığında, değerlerin yozlaşması ve bozulması söz konusu olur. Yozlaşan değerler, toplumu oluşturan bireylerin düşünce ve davranışları üzerindeki belirleyici ve birleştirici niteliğini kaybeder. Bu neticeden toplumsal ve milli bütünlük olumsuz yönde etkilenir.
Sosyal değerler ve kültür arasında sıkı bir ilişki vardır. Değerler, milli kültürü diğer kültürlerden ayırır ve toplumu bir arada tutar. Her ikisinin de kaynağı önce aile sonra toplumdur. Sosyal değerler, toplumda, fertler arasında uyum ve güven ortamının oluşmasını sağlayan kaynaştırıcı faktörlerdir.
Her toplumun tarihi gelişim süreciyle uyumlu, milli nitelikleri olan, sosyal hayatını düzenleyen, insani davranışlarına yön veren ve anlam kazandıran değerler sistemi vardır. Bir toplumun değerlerinden uzaklaşması, milli kültürüne yabancılaşması, o toplumun şuursuz kalabalık haline gelmesi demektir. Fertleri ortak hedeflere yönelten ve sosyal kimliğini oluşturan, sahip olduğu kültürel değerlerdir. Gelecekte var olmak isteyen milletler değerlerine, milli kültürüne sahip çıkmakta, çağdaş düşüncenin ve bilimin önderliğinde kültürlerini geliştirmeye, yaygınlaştırmaya ve gelecek nesillere aktarmaya çalışmaktadır.

Toplumun ortak değer sisteminin zayıflaması, çözülmesi ya da bu değerlerin bozulması toplumu tahrip eder ve milli bütünlüğü zedeler. Sağlıklı bir sosyal yapının varlığı, toplumsal bütünlüğün devam etmesi, yeni gelişmeler karşısında ortak düşünce yapısının oluşması ve benzer davranışların sergilenmesi toplumda var olan ortak değerlerin korunması ile mümkündür.
İşte bu çerçevede gençlerimizi doğru kanalize etmeli, milli ve manevi bir şuurla yetiştirmeliyiz. Burada en önemli faktör toplumun temel taşı aile. Toplumsal değerlerimizi çocuklarımıza enjekte etmeli, hayatımızda uygulayarak örnek rol model olmalı ve çağın gereklerine göre örf, adet ve geleneklerine bağlı çağdaş bir genç olarak yetiştirmeliyiz.
Çağdaş genç, milli kültürünü seven, koruyan, kollayan, aktaran, değişim ve gelişimleri özümseyen, milli kültürden kopmadan evrensel kültürde yerini alabilen insan tipidir. Kültürünü korumayan, gençlere aktarmayan milletler yabancı kültürlerin etkisiyle yok olurlar. Kültürel korumada ilke, statik değil dinamik olmalıdır. Kültürel değişim ve gelişimle, kültür yozlaşması, kültür yabancılaşması arasında ince bir çizgi vardır. Genç kuşak yaşlı kuşağa göre kültürel değişim ve gelişimi daha çabuk yakalayacaktır. Bunu yozlaşma, kültürüne yabancılaşma olarak niteleyip gençleri suçlayıp dışlamak yanlıştır.
Bir gencin kendi kültürüne yabancılaşması, beğeni yönünden halktan kopmaması için ona Anadolu kültürünün alt yapısı öğretilip sevdirilmelidir. Gençleri Anadolu’nun ortak kültür değerleriyle besleyip geleceğe hazırlamak ailenin ve eğitimcilerin en önemli görevidir. Gençlere Anadolu kültürünün tarihi ve kültürel bir miras olduğu, milli kültür donanımı almadan evrensel kültürde yer alınamayacağı bilinci verilmelidir.
Barış Çiviroğlu son olarak kitabın bir çok mecrada satışa sunulduğunu, her ailenin, aile fertlerinin mutlaka okuması gereken bir eser olduğunu dile getirdi.

Kaynak: Haber Merkezi