“Birlik Beraberlik” “vahdet” İslam’ın olmazsa olmaz şartlarındandır.

Dolayısıyla hiçbir sebep yokken de biz kardeşlik ruhu ve ümmet şuuruyla bir ve beraber olmalıyız. Ancak “Aksa Tufanı” sonrasında yaşanan melu’n kavmin katliamı bunu çok daha elzem kılmaktadır. “Ulema” “umera” “STK” “cemaat” “cemiyet” kısaca ben Müslümanım diyen her özel ve tüzel kişiliklerin omuzunda şu andaki en büyük vecibe, “ümmetin vahdeti” için çaba sarf etmektir. Elbette Gazze’de olanlara yönelik bir şeyler yapmak daha acildir. Ama bir yandan onu yaparken, diğer yandan ümmetin tüm sorunlarını çözüp ümmeti izzete, özgürlüğe kavuşturacak olan yegâne çare olan birlik beraberlik için de çalışmalıyız. Unutmayalım! Bu dağınıklığımız devam ettikçe, Filistin, Suriye, Yemen, Libya, Sudan, Pakistan ve daha başka nice yeni yerlerde sorunlar çoğalarak devam edecektir.

Bir asra yakındır, arada bir “Anadolu İslam’ı” “Arap İslam’ı” “acem İslam’ı” vb. kısımlandırmaları çok duymuştuk. Şimdi bir müddettir Almanya’da “Alman İslam’ı” söylemi duyuluyor. Bunun bir adım ötesi; “abd İslam’ı” “ Rus İslam’ı” “Hollanda İslam’ı” “İngiltere İslam’ı” “Fransa İtalya İslam’ı” ve derken, dünyadaki ülkelerin sayısınca İslam çeşidine kapı aralamaktır. Peki, bunlar başarılı olacak mı? Asla…

Seyyid Kutup (rh.a) un güzel bir tespiti vardı: “İslam ümmetiyle savaşanlar, aslında Allah (cc) ile savaştıklarının farkında olsalardı, böyle bir şeye asla cüret edemezlerdi.” Küresel derin güçler, İslam’ın Allah (cc) ın koruması altında olduğunu ya bilmiyor, ya da bilmezden geliyorlar. “ (Rasûl’üm) inkâr edenlere de ki; Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü bir yerdir.” (Âli İmran 12)

Bir asra yakındır, İslam ümmeti çobansız sürü! Misali darmadağın haldedir. Kimin eli kimin cebinde belirsiz… Kim nerelere, neden, nasıl savruldu? Kim savurdu, kim İslam diyarını paramparça parçaladı, kim yeraltı yer üstü zenginliklerini talan ediyor. Kim canlarına, kanlarına, mukaddes değerlerine kastediyor? Aslında artık ayan beyan biliniyor ama parçalayanlar, parçaların bir araya gelmesini engellemek, hatta yeni parçalara bölmek için hummalı bir çalışma içerisindeler…

Bölüp parçalamakla, sömürü ve talanlarla yetinmediler, İslam coğrafyasını ölüm tarlalarına dönüştürdüler. Hem de büyük oranda İslam ümmetinin kendi evlatlarını kullanarak… Elbette ihanet ve hıyanette en büyük pay; Şia, harici güruh ve daha çok ta saltanatlarını ümmetin tamamından daha önde tutan, “emirler” ve “sultanlar”ındır. Ancak şunun altını kalın çizgilerle çizerek tekrar tekrar beyan etmeliyiz ki, İslam ümmetinin bu karanlık tablosunun sebebi; kendisinin zayıf ve güçsüzlüğü ve düşmanının güçlü olmasından değil… Asıl sebep İslam ümmetinin gücünün dağınık olmasındandır.

Şu halde, kim ki ümmetin bu dağınıklığına sebep olup katkı sunarsa; bilmeden yapıyorsa büyük bir haram üzeredir, ama bilerek yapıyorsa haindir, kalleştir. Hakeza kim ümmetin birliği, beraberliği, bütünleşmesi, güç birliği için çalışmazsa aynı konumdadır. Eğer bu ihmalkârlığı sadece cehaleti ve tembelliği içinse günahkârdır. Ama bile bile çalışmıyorsa vebali ihanet derecesinde büyük olabilir. Daha ne kadar kanlar akmalı… Daha ne kadar milyon canlar heder olacak… Daha kaç asır işgaller, sömürüler, talanlar devam edecek…

Ancak şunu da unutmayalım düşman düşmanlığını yapacaktır elbette. “Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz.” Sözü boşuna değil… Bunlara “neden bunca zulmü yapıyorsunuz?” demek, akrebe neden sokuyorsun?” demek gibi bir şey… Sokmak akrebin, yılanın tabiatıdır… Parçalamak, öldürmek vahşi hayvanların yaratılışı gereğidir. Bunlar, Kur'an’ın ifadesiyle hayvanda da daha alçaktırlar… Bakınız Resulullah (sav) ta 14 asır öteden nasıl da uyarıyor: “Diğer milletler, tıpkı yırtıcı hayvanların yemleri üzerine üşüşmeleri gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” sorulur: “Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok az olacağı için mi?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat akıntıya kapılan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin heybetinizi çıkaracak, sizin kalbinize de “vehen” verecek.” Yine sorulur: “Vehen nedir ya Rasûlullah?..”
Buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.”
(Ebû Dâvûd, melâhim 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/359; 5/278.)

Esasen tek yolu var bunun, İSLAM BİRLİĞİ… İslam baharı yarıda kesilmeseydi, İslam ve ümmet birliğine yönelik büyük bir adımdı. Halen gafil bir takım çevrelerin, ABD, vd. düşman unsurlarının planı olarak lanse ettikleri İslam baharı, asrın kıyamı olup öz be öz yerliydi… Ama böyle giderse ümmetin kıyamı bir başka bahara kalabilir.

Ancak her şey bitmiş değil… Ümmet tüm unsurlarıyla “İslam birliği” için harekete geçmeli. Ümmetin gücünün farkında olan devlet adamları, idareciler, STK lar, cemaatler, cemiyetler, tarikatlar, üniversiteler, diyanet camiası, tüm tüzel hatta özel kişilikler… Her birimiz ne yapabilirsek, sesimizi nereye, kime, nasıl, hangi yollarla iletebiliyorsak hemen başlamalı, sonuç alıncaya kadar da durmamalıyız. Israrla, azimle, sebatla…

Evet, yeter artık diyen tüm Müslümanlar! Ümmetin gücünün farkında olanlar! Ümmetin sancısını yüreğinde hisseden yiğit müminler! Düşmanın sinsiliğini, kalleşliğini fark eden basiret sahipleri! İLAM BİRLİĞİ’nin aciliyetinin farkında olan feraset sahipleri! Haydi, işe koyulma zamanı… Daha çok geç olmadan. Geciken her gün binlerce can, çiğnenen ümmetin izzeti, mukaddes değerleri ve ümmetin talan edilen servetleri demektir. Haydi, hemen şimdi… Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...