Beşeri kanun insanlar tarafından konması itibarı ile yaşamış oldukları çevre yetişme faktörleri beşeri duygu ve zaafları bu ortaya konan kaide ve kurallarda kendisini gösterecektir hiçbir zaman beşerin kafasında çıkan sistemler, insanlar ilim ve irfanda ne kadar yükselirse yükselsinler olayların hakikatini anlayıp detaylı olarak kavrayamazlar. Çünkü insanların ruhi derinliklerine inemeyecekleri ve cezaların caydırıcılığı noktasında yeterli kanunları yapamayacakları bir aşikâr. Yapılan kanunlarda bir zümre veya grubun menfaat ve çıkarları doğrultusunda yapılacağı tüm toplum tarafında bilinmekte. Yapılan icraatlar da da bunu görmekteyiz. Adına demokrasi ve insan hakları diye uydurdukları şey kişinin dinine, diline, mezhebine ve ırkına göre değişiklik arz eder. Demokrasilerinin beşiği diye tanımladıkları Fransa bile Müslümanlara karşı yasakçı ve ayrımcı zihniyetlerinin, ne derece hak ihlalleri işlediğini bilmeyen kalmadı. Hani nerede insan hakları, hani nerede eşitlik, hani nerede özgürlük.

 

Bu yüzden insanlar tarafından yapılan kanunlar devamlı olarak değiştirilmeye maruz kalırlar. Bugün iyi ve uygun olan yarın için kötüdür. Görüldüğü gibi beşeriyetin genel olarak kanun ve hüküm vermede bir sabite problemi vardır neyi neye göre karara ve hükme bağlayacaktır sabit bir ölçüsü yoktur.

28 Şubatta İslami yazar ve gazetecileri cezaevlerine koyduklarında oh iyi oldu diye alkış çalanlar, bu ibre kendilerine dönünce hezeyanlar koparmaya başlıyorlar. İğnenin ucu kendilerine dokununca iş başka oluyor tabi. Cumhuriyet gazetesinin 28 Şubatta attığı manşetleri ve yazıları İslami kesime karşı düşmanca tavır ve yayın politikası güttüğünü hepimiz hatırlıyoruz. Araplarda bir söz vardır: Men dakka dukka(çalanı çalarlar).Bunları söylerken demokrasi diye tutturdukları saçmalığı anlatmaya çalıştım. Anayasa ve kanunlar hala aynı olmasına rağmen 28 Şubatta suç olan şey bugün suç sayılmıyor. Keyfi tutum ve davranışlar demokrasinin vazgeçilmez temel prensibi olduğunu görüyoruz.

 

Beşeri kanunların işlenen suçlara bazı cezalar belirlemiş olsa da insan üzerindeki etkisi yeterli değildir. Çünkü yalnız ceza alacağı duygusu, suçluyu caydıramamaktadır. Diğer taraftan bazı suçlar ve suçluların yaptıkları bir nevi kendilerine kar kalmaktadır. Çünkü devletin ilgili makamları görüp yakalaya bildiklerine ceza verebilmekte diğer birçok suçlar cezasız kalmaktadır.

 

Eğer kanun çıkarmanın temel dayanağı insan beyni ise, insanlar ilerledikçe kanunlar da değişmek zorundadır. Bu cihetle insan ürünü olan kanunlar geriden onu takip etmekte ve onun gerisinde kalmaktadır. Hiçbir zaman insanın çıkardığı bir şey ondan daha ileri olamaz ve ondan daha yüce sayılamaz. Çıkardıkları kanunlar kendi çıkar ve menfaatlerini ön plana çıkararak istedikleri tarafa çekebiliyorlar. Günümüzde baktığımızda ABD, Rusya, İsrail ve ab gibi ülkeler kendi menfaat ve çıkarları için milyonlarca Müslüman kanı akıtmakta bir beis görmüyorlar. Bir beis görmedikleri gibi Müslümanları dizayn edip topraklarını işgal ediyorlar. Bunun adına da demokrasi diyorlar.Bunun adı demokrasi değil,bunu adı talan terör ve işgaldir.

Beşeri kanunlar yasalar ile değil hâkimin keyfi içtihadı ile yürür. Bir hâkime göre suç sayılan fiilllerin diğer bir hâkime göre suç sayılmayabilir. Ceza mahkemelerinin vermiş olduğu kararı, başka bir mahkeme veya anayasa mahkemesi değiştirebiliyor. Sonuç olarak hâkimlerin veya siyasilerin keyfi tutumları yargı sürecini belirleyebilmekte. Neticede beşer ürünü, ancak bu kadar olur.