Tayyip Erdoğan'ın İslam Konferansı Teşkilatındaki "Sünni ve Şii değil Müslüman" olduğunu yani Müslümanlık üst kimliğine vurgu yapması İran devrimi sırasında İran'ın bir slogan haline getirdiği sözüne aslında bir göndermeydi.

O dönemde İran, Sünni dünyasına La Şiiyye, La Sünniyye sloganıyla Müslüman üst kimlikle hitap ediyor ve tüm mezhepsel ayrılıklara karşı olduğunu, bir anlamda vahdeti vurguluyordu.

İran, bu dönemde devriminin İslami olduğunu vurguluyor ve Müslümanlardan destek istiyordu. Müslüman dünyası ve alimler bir anda mezhepsel ayrılıkları unutup İran’ı desteklediler. Onlar, İran’ın yani şianın takiye akidesini unuttular. Ama aslında İran yine takiye yapmıştı. Bu dönemde babamda İran’a sempatiyle bakıyordu. Fakat ne zaman İran’a gidince bakışı değişti. Bana İran ile ilgili izlenimini iki kelime olarak “Fars Milliyetçiliği ve Şia Mezhepçiliği” şeklinde özetlemişti.

Bu dönemin bir insanı olan Sayın Erdoğan, haliyle bu atmosferi iyi bilmekteydi. Aslında bu sözü özellikle söylemesi İran'a verilen bir mesajdı. İran'ın devrimin ilk yıllarında slogan haline getirdiği ve artık unuttuğu bir söylemi ona hatırlatmaktı.

Son yıllarda İran’ın İslam dünyası karşısında izlemiş olduğu mezhepçi politikası ve her tarafta şia mezhepçiliğini desteklemesi İslam dünyasının parçalanmasına yol açacak tehlikeli bir olaydır. Bu durum İslam dünyasının bölünmesine ve emperyalist batının oyununa gelmemize neden olur. Etkisi yüzyıl sürecek bir sürece yol açar.

Peki Erdoğan’ın Şii ve Sünni olmadığını belirtmesinden ne anlamalıyız?

Burada kast edilen Mezhepsizliği vurgulamak değil, hepimizin Müslüman olduğu, asıl olan Müslümanlık üst kimliği olduğuna vurgu yapmaktır. Yani mezhepler kötüdür. Mezheplere karşıyız anlamını çıkarmak yerine, mezhepçilik yapmak, başka mezheptekileri düşman görmek doğru değildir demektedir.

 Sayın Erdoğan İslam dünyasının mezhep ekseni üzerinden parçalanmaması için hepimizin aslında Müslüman olduğunu vurgulamaktadır. Bu vurgu önemlidir. Yani biz sünni veya şii olmaktan önce Müslümanız, sonra mezheplerimiz var demektedir. Yani farklılıklarımıza değil, bizi birleştiren unsurlara yoğunlaşalım demektir. Mezhepler bizim alt kimliğimiz iken bizi birleştiren üst kimliğimiz ise İslam’dır. Farklı mezhepte olanlarla üst kimlik kimliğimiz olan İslam’da birleştirmekte, vahdeti vurgulamaktadır. Bu durum, alt kimliklerin unutulduğu veya önemsenmediği anlamına gelmez.

Bu tıpkı ne Türküz, ne Kürdüz, ne Arabız. Hepimiz insanız. Demek gibidir. Nasıl ki İnsan olmamız bizim etnik aidiyetimizi yok etmiyorsa, etnik Müslümanlığa vurgu yapmak da mezheplerimizi yok etmez.

Bu sözü mezhepsizlik olarak ele alıp sevinen insanlar, önce bir anlama kılavuzu edinmelidirler. İslam dünyasını ve vahdeti bozan mezhep değil, mezepçiliktir. Mezhepler olmasaydı kelle sayısı kadar mezhep ve ihtilaflar olurdu. Mezhepler ihtilafların sayısı azalttığı gibi, usul ve kurallar getirdi.

Batı dünyası Müslümanları bölmek için bu senaryoyu kullanmaya çalışmaktadırlar. Biz bu oyuna gelmeyelim artık…