<p>Süleyman Demirel ile Necmettin Erbakan merhumun siyasi miting meydanlarında atışmalarını çağrıştırıyor. Yaşı genç olanlar şahit olmadıkları için bilmezler.</p><p>Meclis kürsüsü de benzer tartışmalara sahne olurdu. Genellikle birbirlerini suçlayarak siyaset yapardı dönemin liderleri “ Senin şu kadar altının var” Öbürü bunu tekzip etmek yerine “ Peki sen şu kadar parayı nereden aldın” diye sorarlardı.</p><p>O dönemde en fazla ses getiren siyasi söylem Bülent Ecevit’ten gelmişti “ Mal beyanım şu kadardır, diğerlerinin de cesareti varsa versin görelim”…</p><p>Günümüzde siyaset sanki daha kirli yapılıyor galiba. Liderlerin seçim dönemlerinde şehir şehir dolaşarak kendilerini ve Partilerini anlatmaları bir yana, diğer yandan “gizli eller” maşa yapılarak ortaya sürülen “Montaj kaset ve tapelerle” belden aşağı vurmak suretiyle, her türlü iftira ve kokuşmuş iğrençlikler sergileniyor. Belli ki teknoloji geliştikçe, kötülüklerin şeklide gelişip evrimleşiyor, tıpkı “grip” virüsünün büyüyüp devasa bir hastalığa dönüşebildiği gibi.</p><p>Siyaset her zaman riskli bir meslek oldu gözümde, belki de bunun içindir siyasete atılmaktan hep korktum ve kaçtım. İnsanları idare etmek, onların dertleriyle hemhal olmak ve sorunlarına çözüm bulmak babında değil korkum. İlahi cezadan ve “adaletin sillesini” yemektendi en çok.</p><p>Siyaseti en iyi anlatanlardan birisi de meşhur mutasavvuf ve Allah dostu “Behlül Dane” dir muhakkak. “Abbasi” döneminin halifesi “Harun Reşid”  bir yemekte kendisine ısrarla kadılık teklifinde bulununca  “ Ben bir sual edip geleyim” der ve taharet mahalline doğru gider. Bir müddet sonra tekrar gelir, halife sorar “Sual eyledin mi ya Behlül Dane?” Behlül  kafasını sallar ve “Evet ya müminlerin emiri sordum” Der. Halife “Peki cevabın nedir? “  Behlül gayet ciddi bir tavırla “ Ey müminlerin emiri, az önce abdesthaneye girdim ve oradakilere durumu anlattım, bana dediler ki, ey Behlül!  bizler az önce taze sebzeler ve meyveler idik, her birimiz ayrı renklerde ve tertemiz idik, ancak ne vakit insanların içine girdik bak ne hale geldik! Dediler. Lütfen beni bağışlayın ve bu görevden azat edin” Diyerek tarihi bir cevap verir.</p><p>Siyaset en temiz ruhlarda bile “Benlik” yaraları açan bir illettir. Kibir ve riya gibi belaların en fazla uğradığı mekanlar dır siyaset merkezleri ve siyasetçilerin kalpleri. Bu anlattıklarım sadece temiz siyaset yapan, Allah’tan korkup, kuldan haya eden ahlak sahibi kimseler içindir. Birde bunun tam tersi, ne Allah’tan korkup , nede kuldan utananlar var ki, onların durumu daha da vahimdir. Behlül’ce bir tarif gerekirse halk dilinde “öttürüğe” düşen adam misali, en kötü kokuları ve en iğrenç sesleri yayan tiplerdir bunlar. Halkın malını deniz, yemeyeni k…..z olarak gören bu zihniyetin süfli sahipleri, ellerine geçirdikleri ilk fırsatta “yalan ve talan” için hazır kıta beklemektedirler. İşte bu güruhun kontrol altında tutulabilmesi için, zor olsa da temiz siyasetçilerin mutlaka bu mesleğin içerisinde var olmaları ve hatta “mührü” hep ellerinde tutmaları gerekmektedir. Ancak;</p><p>Günümüzde maalesef zafiyet sahibi, ahlaksız kimselerin siyaset yapıp, hakka ve halka hizmet bahanesiyle, bir çok Parti içerisinde rahatça yer bulmaları ve kötü emellerini gerçekleştirdiklerini görmekteyiz, hal böyle olunca, artık her şeyi yakından izleyen ve gören halkın siyasete ve siyasetçilere olan güveni de hızla yok olmaktadır.</p><p>Benim kişisel kanaatim de odur ki, siyaset yapanların ve bu vesileyle türlü mevki ve makamlara gelenlerin samimiyetlerinden şüphe etmekteyim. Çok azı hariç, birçokları nın bulundukları mevki ve makamları kişisel amaç ve çıkarları doğrultusunda “suistimal” ettiklerine inanıyorum. Bunlarla ilgili her hangi yasal bir delilim olmasa bile, vicdani müşahedem bu yöndedir.</p><p>Meselenin en acı tarafı da şu ki; Ahlaki etikten mahrum zevatın siyasetten men edilebilmesi kurumsal anlamda mümkün olmadığı gibi, bu tamamen “kişisel” anlamda tedavi edilmesi gereken “toplumsal” bir hastalıktır. “Yoğurdun altı ne ise üstündeki yağı odur” babından hareketle, manevi dinamikler işletilmediği taktirde, her türlü fecaati yaşamak sürpriz olmamalıdır. </p>