Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimi, yalnızca bir lider değişimini değil; aynı zamanda siyasetin rotasında belirgin bir paradigmatik kaymayı da işaret etmektedir.
Tufan Erhürman’ın sandıktan aldığı güçlü sonuç, Kıbrıs Türk toplumunun müzakere ve diyalog zemininde yeniden görünür olma arzusunun demokratik bir yansımasıdır.
Bu sonuç, birkaç açıdan önemlidir. Birincisi, adadaki çözüm arayışlarının tekrar uluslararası ilişkiler ve diplomasi çerçevesinde ele alınmasının önünü açabilir. İkincisi, KKTC ile Türkiye ilişkilerinde geçmiş reflekslerin korunmasıyla birlikte daha yapıcı, eşgüdümlü bir dönemin mümkün olduğuna işaret eder. Üçüncüsü, Doğu Akdeniz’de jeopolitik dengelerin yeniden şekillendiği bir süreçte, “müzakere” seçeneğinin güçlenmesi bölgesel istikrar için olumlu bir işaret olabilir.
Elbette bu değişim anında tüm sorunları çözecek sihirli bir reçete değildir. Garantörlük, uluslararası tanınma, iki toplumun hassas dengeleri gibi yapısal meseleler uzun soluklu, sabır ve çok taraflı diplomasi gerektirecektir. Yine de bu seçim, Kıbrıs Türk siyasetinde akılcı, kurumsal ve çözüm odaklı bir söylemin toplumsal karşılık bulduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak; bugün kritik olan, farklı aktörlerle yapıcı bir dil geliştirmek, ulusal çıkarlarımızı korurken barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme zemin hazırlamaktır. Bu yolda akıl, sabır ve stratejik iş birliği belirleyici olacaktır.