Asgari ücret belirleme komisyonları yeni yılda uygulanacak asgari ücretin ne kadar olacağı konusunda çalışmalarına devam ediyor. Hükümet kanadı Bin 600 lira civarında bir fiyat üzerinde diretirken, işçi temsilcileri 2 Bin dolayında bir rakam üzerinde ısrar ediyor.

İşin teknik kısımlarını, kimin ne isteyip, kimin ne verdiğini bir tarafa koyalım. Zaten olacak olan belli. Elli fazla, elli eksik ne yazar!

 

Hayatın kendi gerçeğinden bahsetmek istiyorum. Masa başında, matematiksel hesaplarla, 5 Milyon asgari ücretlinin hayat şartlarını belirleyecek olan olan faraza hesaplamalar gerçeği yansıtmıyor!

Peki, gerçek nedir?

Gerçek şu dur: Açlık sınırı, 2016 rakamlarına göre Bin 350 Lira, yoksulluk sınırı ise 4 Bin 359 Lira dır.

 

Meseleye buradan bakmalıyız. Buradan yorumlamalıyız ve buradan sonuca gitmeliyiz!

 

Milyonlarca emekçinin hayat şartlarını belirleyen imzaları atanlar açlık sınırı tanımlamasının ne anlama geldiğini gerçekten biliyorlar mı?

 

Ben söyleyeyim! Tükettiği her şey, ancak ve sadece açlıktan ölmeyecek kadar olan, en asgari düzeyde yiyen, içen. Sosyal hayatı hiç olmayan, lüks tüketim kategorisine giren araba, tatil, eş, dost, akraba ziyareti ve bilumum sosyal hayattan tecrit edilmiş ve sadece "Hayatta kalabilecek" kadar ödeme yapılan kişi ya da kişiler topluluğudur.

 

Bu guruba girenlere kısaca ve özetle "Modern köleler" diyebilirsiniz!

 

Toplumumuzun azımsanmayacak bir kitlesini oluşturan "Asgari ücretlilerin günlük hayatlarından birçok şey çekilip alınmıştır. Mesela; Doyuncaya kadar et yiyemezler! Günlük tüketimleri genellikle "Simit, bulgur, makarna ve diğer bakliyatgiller den oluşur"

 

Ana gıda maddeleri "Ekmek"tir. Öyle ki, makarna da yine bir unlu mamülü olduğu halde, karınlarını doyurabilmek için bunu ekmekle tüketirler. Hatta bu konuda "Ekmeği, ekmeğe katık etmek" şeklinde bir özdeyişleri bile vardır!..

 

Cep telefonundan ödemeli çağrı atanlarda genellikle asgari ücretlilerdir. Zira, aylık masraf listelerinde "Kontör" yer almaz, alamaz!... Bu yüzden telefon rehberlerine isimleri kaydedilirken başına "Ödemeli Ahmet veya Mehmet!" yazılır...

 

Varoş mahallerde yaşayan bu kitle içerisinde, oturduğu gecekondu babadan miras kalanlar şanslı sayılır ve seçkindirler. Kirada yaşamak zorunda oturanların ise yıl boyu en çok düşündükleri şey ev sahibini kızdırmadan aylık kirasını gününde ödeyebilmektir.

 

Kış ayları en ölümcül aylardır. Zira kış demek ayrıca masraf demektir. Bütün yaz boyunca akıllı davranıp kömürünü güç belada olsa alabilenler, zahiresini (Bulgur, simit, yağ v.s) temin edebilenler nispeten rahat ederler. Ancak tüm masraflar bununla sınırlı değil elbette.

 

Örneğin; Okullar açılmıştır ve çocukların okul kıyafetinden tutun da, servis parası, gülük okul harçlıkları ayrı ayrı bir derttir.

 

Özel sektörde çalışanların çoğunlukta olduğu asgari ücretliler sınıfının bir diğer sorunu ise "Mesai saatleridir" Normal şartlarda 8 saat olarak belirlenmiş olan çalışma zamanı, özel sektörde en az 10 saattir. Üstelik bir çok firma, mesai saati dışında olan çalışma zamanı için ek mesai ücreti de vermez! Bu şartlar içerisinde çalışan bir işçi için hayat "İşe gidip gelmek, yemek yemek ve geri kalan zamanı da uyumaktan ibarettir"

Hakkını savunmak isteyenlere cevap hazırdır "İşine geliyorsa!"...

 

Zira herkes bilir ki, bir asgari ücretli bir ay çalışmazsa, bunun bedelini bir yıl boyunca öder. Tüm hesapları şaşar, borçlanır ve bazı tüketimlerinden ödün vermek zorunda kalır.

 

Şimdi, asgari ücretin ne olacağı hakkında uzun uzun nutuklar çekenler! Türlü hesaplamalar yaparak, asgari ücretle yaşayanlara, işsizleri örnek göstererek "Bak işsizler sizden daha kötü durumda" diyenler neden kendi hayatlarından, sürdükleri safahatlı yaşamdan örnek vermezler ki?

 

Her birinin aldığı maaş, bir işçinin on, on beş aylık kazancına denk gelenler! Hele, hele, ilkokula giden çocuğuna doğum günü hediyesi olarak aldığı bir telefon, 5 işçinin maaşına denk gelen işverenler, patronlar, neden kendi hayatlarına uyarlamazlar bir işçinin hayatını?

 

El insaf! El merhamet! El vicdan! Tabi var ise...

 

Kendi çocuklarına etin envai çeşidini layık görenlerin, verdikleri asgari ücretle bir işçi ailesinin "Kaç tane simit" yiyebileceği üzerinden hesaplar yapması "Adaletin yüzün kızartmaktadır!"

 

Yaşamlarını ikame ettirdikleri devasa villaların yanı sıra, yıl içerisinde belki de üç beş gün kalabildikleri "Yazlıklarına" Milyon dolarları, hiç düşünmeden verenler, çalıştırdığı işçisine verdiği bir aylık maaşın, çocuklarına verdikleri bir günlük harçlığa denk geldiğini söylediğimde bana kızarlar mı?

 

Kızarsa kızsınlar! Çok ta umurumda ya!..

 

Bu nasıl bir vicdandır ve ne menem bir adalet anlayışının tezahürüdür?

 

Bir Milletvekili maaşının ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Ya bir Belediye Başkanının maaşını?

 

Hemen söyleyeyim: 2017 rakamlarına göre bir Milletvekili maaşı:17 Bin Liradır. Belediye Başkanı maaşı ise, görev yaptığı il ya da ilçenin nüfusuna göre hesaplanıyor. Özetle, 1 Milyonun üzerinde nüfusa sahip bir il yada ilçe belediye Başkanı 19 Bin lira maaş almaktadır. Bunun yanı sıra ek ödenekler, yönetim kurulu üyeliği, mesai ücretleri, yol harcırahları, lojman kira bedeli, çocuk parası gibi ilavelerle bu rakam 25 Bini bulmaktadır...

 

Ne kadar adil bir paylaşım değil mi? Tıpkı üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi!

 

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul,

bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul,

kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa,

yaşasın kefenimin kefili kara borsa...

 

 

 

Şimdi soralım: Sizi bir işçiden 20 kere daha üstün kılan şey nedir acaba? Yirmi tane mi işkembeniz var yoksa yirmi tane beyniniz mi? Diyecekler ki, "Biz şöyle zekiyiz, böyle akıllıyız, şunu yaptık, bunu yaptık. Biz aslında bunu hak ettik" falan da, filanda. Tırışkadan nağmeler!..

 

Bırakın bu hikâyeleri! Hayatta karşılığı olan tek şey "Emektir!" Peygamberin dahi kutsadığı ve övdüğü "Emek!"

 

Siz kudretliler! Siyaset edenler! Yönetenler! Allah'ın zenginlikle nimetlendirdiği kimseler! Biliniz ki tüm bunlar size bir şey için verildi.

"Adil olmanız" adaleti uygulamanız için.

 

Sizler rahat ve sefahat içerisinde gününüzü gün ederek yaşayın, istediğiniz gibi yiyin, için, eğlenin diye verilmedi tüm bunlar size!

Torunlarınıza mal biriktirin, hatta onların da torunlarına mülk yığın diye de verilmedi!

Allah garibanları, emekçileri, fakir fukarayı yoklukla sınarken, sizleri başıboş bıraktığını mı sanıyorsunuz?

 

Ölüm var, mezar var, kıyamet var, hesap var, Mizan var, Cennet var, Cehennem var, ALLAH var ALLAH!...