Önce şu tespiti yapalım. Sadece Avrupa değil, batı kültürüne mağlup olmuş ve ibahiye (sınırsız ahlaksızlık) anlayışını özümseyerek yaşayan tüm diyarlar, mahrumiyet bölgesidir. Buralar maddi açıdan ne kadar terakki etmişse, manevi açıdan o denli geri konumdadır. Bunu sadece batılı ülkeler için de söylemiyorum. Amerika, Japonya, Kanada, Latin Amerika, uzak doğu vd.

Madde araç olmaktan çıkıp amaca dönüşmüşse, manevi açıdan mahrumiyet başlamış demektir. Ne ki batı kültürüne boyun eğmiş olan ülke ve toplumlarda, manevi mahrumiyet çoktan zirveyi bulmuş durumdadır. Hazlar ve dolayısıyla manevi körlük altın çağını yaşıyorken, manevi yön dip yapmıştır. Zira madde manaya hizmet etmiyorsa, orada manevi çöküş var demektir.

Bunun sonucu olarak diyebiliriz ki, maddeyle mana, terazinin iki kefesi gibidir. Mana ağır bastıkça maddeyi tabulaştırma ve hazlara tapınma illetinden uzaklaşılır. Tam aksine; tapınırcasına hazlara yoğunlaşma ve maddeye ram olma ise, kişi ve toplumları mana fukarası yapar. 3. Dünya ülkeleri denen mazlumlar maddi açıdan ne kadar da muhtaçlar değil mi? İşte onları o hallere düşüren zavallı batılılar, manevi açıdan onlardan binler katı daha muhtaç ve acınacak durumdadırlar.

Bu acınacak hal, sadece aslen batılı olanlar için değildir. Onların kültürüne yenik düşmüş bizim insanımızda aynı acıklı tablo maalesef ziyadesiyle mevcuttur. Yani İslam medeniyeti gittiği yeri ne kadar aydınlatmışsa, batı kültürü de bir o kadar karartmıştır. Ne yazık ki çağımız, batı kültürünün hegemonyasında bulunduğundan, insanlığın karanlığa mahkûmiyeti de artarak devam etmektedir. Ama elbette bu böyle gitmez. Zira her gecenin bir sabahı mutlaka vardır. Ve şafak, karanlığın en zifirileştiği andan itibaren başlar.

Diyeceksiniz ki, bizim ülkemizde, anavatanda batı kültürüne yenik düşmüşler iyimi ki? Elbette değil. Şu an konumuz Avrupa ve batılı ülkeler olduğu için buradan bahsediyoruz. Kaldı ki; ister Anadolu olsun, isterse İslam diyarının her hangi bir köşesi olsun, oralardaki manevi çöküntü ve zifiri tabloların müsebbibi yine batı kültürü değil mi?

Tabi bu iç karartan tablonun yanında bir de iç ferahlatan tablolar var. Her şeye rağmen direnen ve gurbet diyarında İslam’ın temsilcisi olma çabasında olanlar var. Batı kültürünün tüm zifiri karanlıklarına direnen nurani çehreler… Bir yazarın “Ateşten Yanmayan Kelebekler” isimli kitabında anlattığı gibi… Evet, burada geleceğe ümitle bakmaya vesile olan öyle bir nesil de var elhamdülillah.

Belki hakkın temsilcisi konumundakiler; kadını erkeği, genci yaşlısıyla kemiyet olarak genele oranla çok azdırlar. Ama hak üzere sebat edenler, kemiyet olarak az olsalar da keyfiyet olarak nice çoklara galip gelebilirler. Bunu Allah (cc) çok net olarak ifade etmektedir. Kabataslak üç yüz kişilik Talut ordusunun, yüz bin kişilik Calut ordusuna galebesi malum.

“Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir" dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: "Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir" dediler. Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, "Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkâr eden millete karşı bize yardım et" dediler. Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü…” (Bakara 2/249-251)

Ramazanı Ramazan Yapan güzelliklere örnekler:

Mukabele:

Bilindiği üzere mukabele, Resulullah (sav) ın bizzat Cebrail (as) ile uyguladıkları önemli bir sünnettir. Kur’an’ın Allah (cc) tarafından indirildiği şekilde muhafazası, ayet ve surelerin tertibinin doğru olarak tespiti ve bunun kontrolü için Cibril (as) her sene Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde, Resulullah (sav) a gelirdi. Resulullah (sav) Kur’ân ayetlerini Cibril'e (as) okurdu. Buna "arz" denir. Aynı ayetleri, mukayese için, bir de Cibril (as) okurdu ki buna da "mukabele" denir. Zaten lügat olarak mukabele, karşılık vermek demektir. Cebrail (as) Resulullah (sav) ın arz okuyuşuna karşılık vererek, o da okuyordu.

Cibril’in (as) Peygamber'e (sav) Kurân'ı her sene muaraza etmesinin gayesi, Allah'tan (cc) Peygamber'e (sav) vahy ettiği Kurân'ı kendisindekiyle karşılaştırmasıdır. Bunu da baki kalanın kalması, nesh olunanın gitmesi için bir pekleştirme, sabitliğini ebedi kılma ve bir koruma olarak yapıyordu. Bu maksat için Hz. Peygamber (sav), ömrünün son yılı içinde Kurân'ı Cibril'e (as)iki defa arz etti. Cibril (as)de Kurân'ı onunla böylece iki kere mukabele etti.

"Mukabele", Kurân'ın yazılması ve hafızlar tarafından ezberlenmesi dışında her sene tekrarlanan üçüncü ve önemli bir "koruma garantisi" niteliği taşımaktadır. Yani mukabele aynı zamanda “Bu "Zikri (Kurân'ı) biz indirdik, O'nun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr, 9) ayetinin Asr-ı Saadet'te gerçekleşmiş olan ve bugün de devam etmekte olan bir mucizesidir.

İnsanlığın kurtuluş reçetesi olan Kuran-ı Kerim`in indirildiği bu kutlu ayda olmazsa olmazlardan biri de kalabalıkları Kuran`la birleştiren, yılın her döneminde gözlerin, kulakların, dillerin ister istemez haramlara bulaştığı Avrupa`da, en azından Kur`an ayında temizlenmek için en güzel yöntemlerden biride mukabelelerdir. Evet, Kur'an-ı Kerim ekmek gibi su gibi günlük ihtiyaçtır. Dolayısıyla yılın 12 ayında Kur'an’la hem hal olmak her mümin için gereklidir. İşin farkında olanlar bunu yapmaktadırlar. Ama her hayırlı amelde olduğu gibi Ramazanın bereketi, Kur'an’dan istifade konusunda da kendini gösteriyor.

Avrupa’da sadece DİTİB Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine bağlı bin cami mevcut. Ama değişik meşrep, cemaat ve cemiyetlerin her bir Cami, Tekke, Dergâh, semt kursu vb. binlerce yerlerin hemen hepsinde “mukabeleler” her Ramazan devam ediyor. Bu da Ramazana bambaşka bir bereket katıyor.

Birçok camide kadınlara ayrı, erkeklere ayrı mukabeleler okunuyor. Bizim Nürnberg’de bulunan Plera DİTİB Aksa Camiinde de Ramazanda öğle ve ikindi namazlarından bir saat önce başlayan iki mukabelemiz devam ediyor. Ama Recep ve Şaban aylarında da birer hatim okuduk. Devam edeceğiz inşallah. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...