ABD, AB, Rusya vd. batılı İslam düşmanları, Şia’yla ittifak ederek, İslam ümmetindeki bölünmeleri derinleştirerek zayıf düşürmeye çalıştı. Bu yetmedi, Şia’ya zıt gibi görünen kimi tekfirci ve İslam’ı terörle anılır hale getiren örgütler kurarak, bölünmüşlüğü daha da yaygınlaştırdı. Tüm bu hile ve planlarla İslam ümmetini alt edeceğini hesap etti. Ama hep yaptığı gibi yine yanlış yaptı. Kalleşlik ve kahpelikle sonuç alamayacağını tarih boyu edindiği tecrübelerden bilmesi gerekirdi ama nafile.

Hem batı, hem de onlarla işbirliği içindeki Şia, Deaş, fetö, pkk vb. tüm örgütler, tüm sinsi ve kalleş planlarına rağmen sonuç alamayacağını gördüler. Batılılar ve Şia, öyle görünüyor ki, taktik değiştirerek, eski takiyyeci tutumlarına geri dönüyorlar.

Batılılardan eski istihbarat şeflerinden kimilerinin çıkıp demokratik açıklamalar yapmaları neden? “Biz Türkiye’ye karşı samimi davranmadık” “Biz Suriye’de yanlış yaptık” “Irak’a girişimiz de orada Şia’yla ittifakımız da yanlıştı” vb. açıklamalar yapmaları neden. Tüm bunları samimi ve mert açıklamalar olarak kabul edip, batılıların bundan böyle doğru istikamete yöneleceklerini falan zannediyorsak çok safız demektir.

Hayır, tüm bunlar, batılıların her zamanki altlarından kaymakta olan zemini tamamen kaybetmeme ve İslam ümmetine karşı zaman kazanma taktikleridir. Bekleyip göreceğiz batılıların benzeri dostane (!) açıklama ve tutumları devam edecektir. Ama unutmayalım ki bunların tümü sadece taktik gereğidir. Unutmayalım ki, “domuzdan post, gâvurdan dost olmaz.”

Diğer taraftan kimi Şii Ayetullahların (!) İran’ı yerden yere vururcasına eleştirmeleri, ümmet birliği, vahdet ve kardeşlikten bahsetmeleri de bu kabilden değerlendirilmelidir. İslam ümmetinin yıkılan, yakılan milyonlarca ocaklarından hala duman tüterken, Şia’nın bu palavralarına aldanırsan yazıklar olsun bize. Milyonlarca muhacir, milyonlarca şehit, milyonlarca yetim, milyonlarca sakat, milyonlarca dul ve kimsesizin ahı unutursak yazık bize...

                Göreceksiniz İran vd. Şii unsurlar 1979 da İran’da yaptıkları planlı rejim değişikliğinden sonra, ürettikleri süslü sloganlarını bundan sonra daha gür sedalarla haykıracaklar. “İslam kardeşliği” “ümmet birliği” “Kahrolsun Amerika” “büyük şeytan Amerika” “Amerika’nın gayri meşru çocuğu İsrail” diyecekler. Tabi hepsi takiyye gereği… Maalesef ki bizim mahalleden yeterince saf müşteriyi yine bulacaklar…

Şiiler takiyye düşüncesini daha önce hayatta kalabilmek için ustaca kullanan Yahudilerden ithal etmişlerdir. Bunu bir akide ve din olarak almışlardır. Esasen Şiilik dininin kurucusu ismini Abdullah olarak değiştiren İbni Sebe’ dir. Yahudiler, ihanetleri sebebiyle aşama aşama Medine’den atılmalarının kuyruk acılarını unutmamışlardır. İslam ümmetinin içine saldıkları ibni Sebe’ fitnesi 1400 yıldır ümmetin başını ağrıtmaya devam etmektedir.

Bu mezhep tarih boyunca akidesini ve fikirlerini gizleyerek yaşamıştır. Şia mezhebi/dini ile ilgili birçok eser İran’da safevi devletinin kurulması ve Humeyni’nin devriminden sonra bilinip açık bir şekilde ortaya çıktı. Çünkü bu aşamadan sonra kitapları dahi çok basıldı ve şiileştirme çalışmalarına hız verildi. Doğal olarak Müslümanlar da bu mezheple (aslında din demek lazım) ilgili birçok malumata sahip oldu. Akidelerinin çoğu gizlidir. İşte asli kaynaklarından bazı takiyye incileri: “Takiyye benim ve atalarımın dinidir. Takiyye yapmayanın imanı da olamaz.”  (El-Küleyni Usulül Kafi II, 219)

Şiilikteki takiyye inancı, bir Şii’ye bir başkasını kandırabilmesini caiz, hatta ibadet kılıyor. Bundan hareketle bir Şii inandığı bir şeyi açıkça inkâr edebilir. Kalbinde inanmadığı bir şeye görünürde inanıyor gibi davranabilir. Bundan dolayı Şiiler, ehlisünnet’ in yanında; “Kur’an’ın tahrif edildiği” iftiralarını, “Sahabelere hakaret edip tekfir etme” düşüncelerini, hatta “tüm Müslümanları tekfir etme” ve bunun dışında birçok konudaki düşüncelerini gizlerler.

Şeyhleri ve muhaddisleri olan Saduk lakaplı Muhammed bin Ali bin Hüseyin “Risale fil İtikat” adlı eserinde şunları zikreder: “takiyye ile ilgili inancımız şudur. Takiyye’yi terk eden namazı terk etmiş gibidir. Kaim olan mehdi çıkıncaya kadar takiyye ile amel etmek vaciptir. Mehdinin çıkışından önce takiyye’yi terk eden Allah’ın ve İmamiye’nin dininden çıkmıştır. Allah’a, resulüne ve imamlara muhalefet etmiştir.” (s. 104) devam edeceğiz inşallah. Selam… Dua…