Kur’an, İslâm di­ni, sa­bit olan şey, hü­küm, ada­let, mal, mülk ve pay gi­bi an­lam­la­ra ge­len hak, İslâm’ın şa­hıs ve­ya eş­ya üze­rin­de kişilere belirlediği yet­kiyi, yü­küm­lülüğü ve ta­sar­rufu ifa­de eder. Bir varlığın gerçekliğini benimseme ve gereğini yapma anlamı taşıdığı gibi tasarruf yetki ve sorumluluğunun gereği hisse anlamını da taşımaktadır. Hak­kın zıd­dı ise, ger­çek­le il­gi­si olmayan, doğ­ru ve hak­lı ol­ma­yan, boş, te­mel­siz, yan­lış şey anlamındaki batıl’dır. Bu sebeple baştan sona kadar pey­gam­berlerin tem­sil et­ti­ği İlahi din­ler hak, zulüm, hak­sız­lık ve çir­kin­lik esasına da­ya­nan sos­yal an­la­yış­la­ra ise batıl denmiştir. Varlık aleminin ahengi ve huzuru, Hakk’ın egemenliği üzerine kurulmuştur. Hak, bir işin, varlığın yaratılış hikmetine uygun olarak, gerekli ölçüde, gereken zamanda ve gerektiği şekilde meydana gelmesi veya getirilmesidir ve insanın yeryüzündeki halifelik görevidir. Her şeyi hikmetin gereğince icad etmesi sebebiyle Allah (cc)’ın yüce isimlerinden veya sıfatlarından biridir. Hayat insanlığın bidayetinden beri hak ve batılın mü­ca­de­le­sine sahne olmaktadır.

Allah’ın muradı yeryüzünde hakkın egemen kılınmasıdır. Allah, mevcudatı yaratmakla her varlığı sahip olduğu donanım etrafında görevlendirmekle, sahip oldukları yetenekler sebebiyle insanları irade sahibi yaparak sorumlu tutmakla, onlara peygamberler, kitaplar göndermekle, canlılara hayatiyetlerini sürdürmeleri için çeşitli nimetler yaratmakla hakkı gerçekleştirmiştir. İnsan da peygamberlerin ve kitapların ilkelerini yaşam alanına aktarmak için çalışmaya ve mücadele etmeye, sahip olduğu şeylerin hakkını vermeğe mecburdur. Zira hakkın olduğu yerde adalet, hakkın kaybolduğu yerde zulüm vardır. Bu sebeple hakkın ve adaletin savunucuları ve uygulayıcıları, toplumun erdemlileri sayılmışlar, Allah katında da toplum nezdinde de saygınlık kazanmışlardır. Hakkın egemen kılınması ve zulmün yok olması da buna bağlıdır.

Her şeyin olduğu gibi hakların da asıl kaynağı Allah’tır. Önce Vahiy sonra da sünnet bu konuda yegane belirleyicidir. Birlikte yaşamanın ortaya çıkardığı zorunlu durumlarda İslam’ın kuralları, hakların belirlenmesinde tek ölçü olmalıdır. Olumsuz bir düşünce bile hakkın tecellisine engel olabilir. Yeryüzünde insanlar hak sahibine göre Allah hakkı, kul hakkı ve Allah hakkı ile kul haklarıyla karşı karşıyadırlar.

Allah’a ibadet etme, dini kuralların gereğini yerine getirme, toplumun çıkarına olan işleri tercih etme Allah hakkına taalluk eder. Namaz, oruç, hac, zekat, iyiliği emretmek, kurban, hayır işlerde Allah’ın adını anmak gibi haklarla zi­na, iftira, hır­sız­lık, yol kes­me ve iç­ki iç­me suçlarına karşılık gelen ce­zalar, umu­mi mabet, yol, de­niz, ne­hir gi­bi top­lu­ma ait mülk­le­rin or­tak kul­la­nım hak­la­rı hak sahibinin yüceliğine ve toplumun menfaatine olması nedeniyle bu adla anılmışlardır. Bireylerin menfaatini ko­ru­ma­yı, maslahatını görmeyi amaçlayan hak­ların ba­zısı bir be­del karşılığında büyük çoğunluğu da hak sa­hi­bi­nin dü­şür­me­siy­le ortadan kalkabilir. Burada doğuştan getirilen ve devredilemeyen temel insan haklarının (malı, canı, ırzı, nesli ve ak­lı) ko­run­ması esas alınmıştır. Mal­ var­lı­ğı üzerindeki tasar­ruf hak­kı, sa­tış be­de­li, sa­tın alınan ma­lın sahiplenilmesi, ev­li ka­dı­nın na­fa­kası ile kü­çük ço­cuk üze­rin­de­ki ba­kım (hıdâne) hak­kı kul hak­larındandır.

Kı­sas ve di­yet, boşanan ve­ya ko­ca­sı ölen ka­dı­nın id­det bek­le­me­sin­de Al­lah ve kul hak­kı bir­lik­te bulunur. Bu­ra­da ne­sep­le­rin ka­rış­ma­sı­nı ön­le­mek Al­lah hak­kı, ço­cu­ğun ne­se­bi­ni ko­ru­mak ise kul hak­kı­dır. Allah ile kulu arasında vuku bulan haklarda, hakkı ihmal ve ihlal eden isyan etmiş olur. Allah dilerse affeder, dilerse azap eder. Kul haklarında zulme ve haksızlığa meydan verenler ise sadece Allah’tan bağışlanma dileyerek bu günahtan kurtulamazlar. İlgilisinden bağışlanma dilemedikçe Kıyamet günü hak sahibi hakkını isteyecektir. Huzurlu ve mutlu bir dünya, bahtiyar bir ebedi hayat için her biri önemli bir menfaatin ifadesi olan Kur’an ilkelerine sahip çıkılmalıdır. Bu hususu egemen kılmayı hedefleyen Kur’an ilkelerinin sosyal hayatta karşılık bulması dileğiyle inşallah.

Selam ve dua ile…