16 Mart 1988 yılında beşbin Iraklı Kürdü çoluk çocuk feci bir şekilde kimyasal gazla şehit edildi.

O gün çocuğununun üzerine abanmış genç bir anne sanki onu ölümden korumaya çalışıyordu.

Zalim Saddam bir şafak vaktinde insanların kanına girdi. Bu ümmetin birbirini bu şekilde boğazladığı nadir vakalardan birisiydi. Kafir bile kadın ve çocuğa dokunmazken bizde artık hiçbir erdem kalmamıştı.

Rahmetli Özal oradakilerde bizim kardeşlerimiz diyerek sınır kapılarını mültecilere açarken bugünkü Kemalistler tepki gösteriyordu.

Tam artık ümmet bu tür olaylardan ders aldı bir daha yapmaz diye düşünürken bu sefer aynı acı haber Suriye’den geldi. Nedir ümmetin bu zalimliği

Halepçe

Siz onu Şıvan’dan dinleyin. Izdırap ve acıyı

Allah bu ümmete bu acıları bir daha yaşatmasın diyeceğim…

Ama bizde bu kafa oldukça bu acıyı hep yaşayacağız.

Halepçeler bizim beynimizde.

Zalimlik içimize sinmiş. İslam’ı özümsememişiz.

Müslüman bunu yapmaz diyeceğim ama görüyorum ki bazıları İslam adına insan boğazlamakta.

O insanlardan İslam ve İnsanlık beridir.

İnsan öldüren, hele masumları öldüren kimsenin İslam’la bir ilişkisi yoktur.

Bir insanı öldüren tüm insanı öldürmüş gibidir.

Halepçeler olmasın diyeceğim ama Halepçe zaten içimizde

Biz ümmet olma bilincini yitirdik

Tesbih taneleri gibi dağıldık. Birbirimize kumpaslar kurarken

Kimimiz Amerika’nın ve kimimiz de İsrail’in kucağına oturduk.

Şeytanlarımız ve Hennaslarımızla birlikte hareket ettik.

Birbirimizi düzelteceğimize birbirimizi yok ederken, aslında kendimizi de yok ettiğimizi görmedik. Aynı gemideyiz. Gemi batıyor, biz de batıyoruz. Ama farkında değiliz. Allah bize yardım etsin. Kalplerimizi birbirine ısındırsın. Tefrikayı yok etsin. Girmedikçe tefrika bir millete top onları sinemez diyen şair gerçekten de doğru bir tespit yapmış.

Halepçeler olmasın derken, Halepçelerin yaşanacağını hissetmenin üzüntüsü içerisinde ölenlere rahmet kalan insanlarımıza da idrak vermesini Allah’tan dilerim.