Hz. Ömer (r.a) halifeliği zamanında bir gün iki genç huzuruna geldi. Yanlarında kollarından sıkıca tuttukları bir genç vardı. Kollarından tutulan genç, temiz giyimli mert birine benziyordu. Gençlerden biri, Hz. Ömer’e “bu genç, babamızı öldürdü. Bunun muhakeme edilmesini istiyoruz.” dedi.

Hz. Ömer (r.a), her iki tarafın da ifadesini aldıktan sonra gencin suçlu olduğunu ve kıssas uygulanması gerektiğini söyledi.

Kıssas hükmünün uygulanacağı genç, “Emriniz başımızın üzerinedir. Kararın yerine getirilmesine hazırım. Ancak, babam vefat etmezden önce bir miktar para bıraktı. ”Oğlum, şunlar senin, şunlar da kardeşinindir. Büyüyünceye kadar sen muhafaza et. Büyüyünce kendisine verirsin.” diye vasiyet etmişti. Ben de bu paraları bir yere gömdüm benden başka yerini bilen yoktur. Yetim hakkı zayi olur. Bana üç gün müsaade ederseniz gider emaneti teslim ederim. Sonra da gelir teslim olurum.

Hz. Ömer gence, “yerine bir kefil bırakman lâzım” buyurdu.

Orada hiç kimseyi tanımayan genç, herkesin yüzüne baktıktan sonra parmağıyla Ebu Zer el-Gıfârî’yi (r.a) göstererek, “işte bu zat kefil olur.” dedi.
Hz. Ömer (r.a)  Ebu Zer el-Gıfârî’ye dönerek “Ey Ebu Zer, kefil olur musun?” buyurdu.  Ebuzer, “Evet, üç güne kadar döneceğine ben kefil olurum.” dedi.

Aradan üç gün geçti. Mühlet bitmek üzereydi. Davacı gençler gelmiş fakat suçlu genç gelmemişti. Davacılar, “Ey Ebuzer, kefil olduğun genç gelmedi. Madem o gelmedi, sen onun kefili olarak, onun cezasını çekmedikçe buradan ayrılmayız.” dedi.


Ebuzer (r.a) “Daha vakit var, sürenin sonuna kadar bekleyin bakalım. Eğer gelmezse, ben hazırım.” buyurdu.

Tam bu sırada, söz veren genç çıka geldi. Dedi ki, “parayı bulup dayıma teslim ettim. Kardeşimi de ona emanet ettim. Dayımın yeri hayli uzak olduğu için ancak bu zamanda gelebildim.

Orada bulunanlar, gencin sözünde durmasına hayran kaldılar. Bu hususu kendisine söylediklerinde, “Mert olan hakiki Müslüman sözünde durur. Arkamdan, “Artık dünyada sözünde duran kalmadı.” dedirtmem, dedi.

Ebuzer’e, genci tanımadığı hâlde neden kefil olduğunu sorduklarında, “Genç bana güvenerek, “Bu bana kefil olur.” dedi. Bunu reddetmeyi mürüvvete, insanlığa sığdıramadım. “Âlemde fazilet, iyilik kalmamış.” dedirtmem, dedi.


Bu durumu gören davacılar da, “Biz de “Bu dünyada kerem sahibi, cömert kalmadı.” dedirtmeyiz. Allah rızası için, davamızdan vazgeçtik, ölenin vârisleri olarak affettik” dediler.

Bu kıssayı niye yazdım?

Önce kendime, yani kendi nefsime, sonra size yazdım.

Dünyanın nereye gittiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

Bütün değersiz şeylerin değer kazandığı bir çağda, en değerli varlık olan insan ise giderek değer kaybediyor.

Bu kötü gidişatın içinde hepimizin parmağı var.

Hal buyken, gelin bu gidişata bir dur diyelim.

Gelin bu amansız ve ruhsuz çağa bir başkaldırı gerçekleştirelim.

İnsanlık için elimizi ve yüreğimizi ortaya koyalım.

Kadır, kıymet, ahde vefa’ya sahip çıkalım.

Velev ki, bunun için ağır bedel ödeyeceksek dahi!

İnsanoğlunun birbirine güvenmesini sağlamak için çaba sarf edelim.

Dünyanın bozulmasına değil, düzelmesinde katkımız olsun.