"Karanlık hep vardır, çabalayan ise ışıktır" der sözün sahibi. Kendi yetersizliğinde boğulan insan, her zaman kaybettikleri üzerinden kazanmak ve varolmak  ister. Yeniye  tutunamaz. Evrensel ilkeler zor gelir ona, daralmaktan, daraltmaktan hoşlanır. Sadistlik  hazzından kurtulamaz, farklılıkları sindiremez çünkü yeniler arasında eskiden sattıkları yer tutmaz. Saygı duymaz, sürekli dayatmadan yanadır. Zanneder ki nefret söylemleri karşıdakileri yanına çekecek, bütün bu yaptıklarını insanlık adına yaptığına inandırır kendini. Oysa bu söylemler kendi benzerlerini de kendinden uzaklaştırmaktadır. Bu çağda karanlıktan beslenmek ancak ruhsal bozukluklarla tanımlanır. İnsanların hissiyatları ile oynamak hangi aklın ürünü olursa olsun bir insanlık hali ihlalidir.

İnsanların giyimlerini, yaşam şekillerini ister siyasetçi ister eğitimci -kim olursa olsun- alaya almaya, küçümsemeye, yok saymaya hakkı ve haddi olamaz. "İki gün önce sosyal medyada, ulusal basında yer alan bir haberde çarşaf giyerek çarşafı  sınıfındaki küçücük çocukların karşısında "bu giysiye bakın, hiçbir yerim görünmüyor" diyerek aşağılayıp diğer açık kıfayetler ve makyajıyla çağdaş, modern bir giyim tarzını çocuklara överek anlatması bir akıl tutulması, içindeki zehirinden beslenme değildir de nedir?

Yetmezmiş gibi karşısındaki küçücük çocukların zihinlerinde tesettürlü annelerine, ninelerine karşı oluşturduğu kin ve nefret duygularının izahı nasıl olacak?  Birlikte insanca yaşamaktan korkan bu insan tiplerine karşı insanca yaşamanın inancına göre yaşamanın hiçbir zaman tehdit değilde tam tersi güçlendirilmiş kardeşlik olduğunu hep beraber savunmalıyız. İlerlemiş dijital çağda  köhnemiş , foseptik çukuruna atılmış, akıl ve duygu ile bağdaşmayan bu düşüncelere hangi ideolojiden ve hangi dinden olursa olsun bütün insanlık karşı durmalıdır. İnsan onuruna yakışan bir diğerinin yaşama hakkına saygı duymak ve savunmaktır. Gelişmiş toplumlar birbirlerini yok sayarak değil sahiplenerek yücelirler.