Her seferinde tartıştığımız, çok kere masaya yatırdığımız ‘’olsalar ve bulsalarla’’ yorumlar yapıp kanaat belirttiğimiz eğitim sistemimiz adeta yerlerde sürünüyor.

Bütün bunların temelinde İslam dünyasının kendi eğitim sistemini oluşturamaması, yabancıların açtığı yolu izlemesi ve onların yürüteceği araştırmalara çalışmalara mecburen mahkum olması yatıyor. Böyle olunca uygulanan bu eğitim sistemleri İslam'a karşı kendi hakikatinin üstünlüğüne insanları inandırmayı başardı. Oysa Müslümanlar için eğitim reformu bizzat çağdaş bilginin sahip olduğumuz İslami yapı özdeşleştirilmesi ile olmalıdır. Bugün görevimiz geçmiş çağın bilgisini özümseyip İslam kültür ve medeniyet mirasını ortaya çıkaran ecdadımızın yüklendiği görevle kapsam olarak daha geniş olsa da niteliği itibariyle aynıdır. Beşeri, sosyal ve doğa bilimleri birer disiplin olarak tekrar değerlendirilip İslami bir temele oturtulmalı ve İslami amaçlar doğrultusunda yeniden inşa edilmelidir. Her bir disiplin İslam’la ilişkisi çerçevesinde tevhit esasına dayanan güçlü bir eksende yeniden şekillendirilmelidir. Bunların birincisi bilginin birliğidir, ikincisi hayatın birliğidir, üçüncüsü ise tarihin birliğidir. İslam'ın her yönüyle hayat ve varlıkla ilişkisinin olduğu bir gerçektir. Bu ilişki disiplinlerin her birinde açık ve net biçimde ortaya konmalıdır. İslami bakışın tamamlayıcısı olarak baştan kurulacak disipline ait ders kitapları yeniden yazılmalıdır. Bu kitapları işleyecek İslamî bakış açısına ve yaşantısına sahip öğretmenler yetiştirilmelidir. Eğitim kurumlarımızın İslam'ın rehberliğinde edinmiş oldukları tarih sahnesindeki rolünü tekrar üstlenebilecek şekilde Müslümanların okul ve üniversiteleri dönüşüm geçirmelidir.

Öğretmenin itibarı öğrencinin, öğrencinin itibarı da öğretmenin liyakatıyla olmalıdır. Öğrenci sayılarının artması, eğitim sisteminin plansızlıkla boğuşması, her cephede ortaya çıkan bilgi patlamaları karşısında eğitimcilerin ve kurumların plansızlığı göze çarpıyor. Böylelikle birçok genç ve yetenekli öğrenci batıya eğitim için gidiyor. Batıya giden öğrenciler de orada kalmayı tercih ediyorlar. Böylelikle ciddi beyin göçü, büyük kayıplar yaşanıyor. Birçok İslam ülkesinde batılı değerleri ve yöntemleri öğreten seküler bir eğitim sistemi kuruldu. Kısa süre içinde İslam mirasından habersiz nesiller topluma katılmaya başladı. Bu kurumlardan yetişen gençler İslam mirası konusundaki cehaletlerinin yanı sıra geleneğin temsilcisi olan ilim sahiplerine şüpheyle bakıyor. Bu yüzden bu ülkelerde farklı zihniyet yapıları oluştu. Bir tarafta batılılaşma ve sekülerleşme yanlıları, diğer tarafta da bu etkilere karşı olan karşıtlar oluştu. Bütün bu alt yapıları sağlayan sömürgeci güçler bu toplumlarda karar vericilerin batılılaşma yanlıları olduğundan emin oldular. Kronikleşmiş hastalığımızın özünde hiç kuşkusuz mevcut eğitim sistemleri yer alıyor. Hastalığın ürediği ve kronikleştiği alan burasıdır İslam'ın mirasına tarzına ve bizzat İslam'a yabancılaşma eğitim kurumlarında gelişir ve büyür. Maalesef bugünkü eğitim sistemimiz Müslüman gençliğin yoğrulup kıvama getirildiği, bilinçlerinin batının bir karikatürüne dönüştürüldüğü laboratuvar eğitim sisteminin kendisidir. Bugün yapılan şey Müslümanın geçmişiyle olan bağının kopartılarak, ecdadının mirasına duyduğu doğal merakına ket vurarak, onlarla bağlantı kurup bir İslam tasavvuru geliştirme ve onu günümüz şartlarında hayata geçirme arzusu sistem tarafından bilincinin her köşesine serpilen şüpheler yoluyla köreltilir.

Öğrenciler ve hocalarla dolu bina ve ofisler, kütüphane ve laboratuvarlar, sınıf ve amfiler vizyon olmadığı takdirde değersiz maddi donatılardan başka bir şey değildir. Batıya ülkelerinin eğitimlerine katkı sunmaları için gönderilen öğrencilerin birçoğu ise mezun olduktan sonra ya gittikleri ülkelerde ya da memleketlerine dönerlerse dolgun bir maaş ve makam için uğraşmaktadırlar. Eğitimleri sadece okudukları kitaplardan ibaret olan bu insanların öğrencilerine hiçbir şey vermediklerini daha sonra görmekteyiz. İslam dünyasındaki üniversite hocalarının İslam vizyonunu kuşanmamış, İslam davasını benimsememiş olması İslami eğitimin en büyük felaketidir. Dinine dair birtakım duygular besleyebilirler ama fikir sahibi hiç değildirler. Bu duygularda çeşitli disiplinlerde karşılaştığı düşünceler, olgular ve bilimin objektif yargıları ile çarpıştığında paramparça olur. Bu paramparçalığın karşısında gençlerimizin hiçbir savunması yoktur. İslam dünyasındaki üniversite öğrencisi ders kitaplarında veya sınıflarda karşılaştığı yabancı ideolojilere düşünsel düzlemde direnmeye çalışırken tank ve tüfeklere karşı eline kılıç ve kalkan tutuşturulmuş bir askere benzer. Batıdaki tüm lise öğrencilerine Batı geleneği ve birikimi öğretilirken, İslam dünyasının hiçbir yerinde İslam vizyonu öğretilmiyor. Savaş öncesi modern sömürgeci zihniyet, Müslüman topraklarında eğitim sistemi kurup düşünce, eylem ve kültür tarzını desteklediğinden ve buna hiç direnç göstermeden kabul eden topluluklar yabancı düşmanlar saldırıya geçip toprakları işgal ettiğinde kitleler pek direniş göstermediler. Sonuç olarak ümmetin hastalığının şifa bulması ve hayatındaki ikilemin ortadan kaldırılması ancak eğitim sistemindeki ikiliğin(İslami-batı) kaldırılmasıyla mümkündür.