Müslümanlar için en mübarek ay olan ramazan ayına gelmiş bulunmaktayız. Her yıl olduğu gibi bu yılda İslam coğrafyasında değişen bir şey yok. Her zaman yaşadığımız gibi bu yılda Müslümanların, vurdumduymaz ve lakayım tavırları bizi derinden üzmeye devam ediyor. Yahudi mantığı bizim Müslümanlara da sirayet etmiş, bana değmeyen yılan bin yaşasın. Maalesef bu tavrımızı, daha dün öldürülen yeni ihya der başkanı Aytaç Baran’ın ölümünde yaşadık. Müslümanların cemaat veya vakıf olarak taziyede bulunmaları gerekirken, maalesef bu duyarlılığı bile göstermemişlerdir. Tabi bu bir taraf olmaktan ziyade Müslüman bir camianın önde gelen birisinin kalleşçe katledilmesi olayının ferdi bazda değerlendirilmemesidir. Bu olay Allah muhafaza yarın başka birinin başına da gelebilir. Buna benzer olayları çok yaşıyoruz. O camiayı hiç tanımadığım halde bu yapılan tavrın hiç hoş olmadığı, hangi camiaya yapılırsa yapılsın tasvip edilecek bir durum değil. Müslümanların ümmet bilincine acilen ihtiyacı var.

Müslüman sorumluluk sahibi insan demektir. Kendisinden, ailesinden, yakın çevresinden, bütün Müslümanlardan ve insanlıktan sorumlu kişi demektir. Bu sorumluluğumuzun farkında olarak mı yaşıyoruz yoksa günün şartlarına göre kendimizi dizayn ederek mi yaşıyoruz? Ramazan ayını idrak ederken bunları bir kez daha düşünmemiz gerekir

 

Bugün geldiğimiz noktada görmekteyiz ki ramazan ayında bile İslam coğrafyası kan gölü gibidir. Her tarafında kan, gözyaşı, zulüm ve işkence vardır. Doğu Türkistan, Keşmir, Filipinler, Afganistan, Mısır, Irak, Batı Trakya, Libya, Somali, Eritre, Filistin, Suriye... Huzur, güven, emniyet içerisinde olan bir Müslüman ülke yok. Kendi ülkemizde bile Müslümanlara rahat yok.

 

Hiçbirinden hayırlı bir haber gelmiyor. Hatta Ramazan ayının mübarekliğine sığınarak yaşanan şiddet ve kaosun önüne geçebilecek adımlar bile atılmıyor.

İslam dünyası her gün bir yerinden kanıyor.

Bizlerse maalesef sadece seyrediyoruz. Müslümanların her geçen gün yeryüzünde prestij kaybetmesine, yanlış algılanmasına göz yumuyoruz. Bunun sorumluluğu sadece İslam’ı böyle kaos ve kargaşa ile anılmasını sağlayanlar da değil, buna tepki göstermeyenlerdedir.

Bunca akan kan, akan gözyaşı “Müminler kardeştir” sözünü unuttuğumuzu gösteriyor.

İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti böyle mi olmalıydı? Kavga, husumet, kargaşayla mı anılmalıydı? Müslümanların her şeyden önce “birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” diyen  Peygamberine karşı  büyük  bir sorumluluğu vardır.

Böyle paramparça, böyle birbirinin boğazına sarılan bir görüntüyü İslam dünyası hak etmiyor.

İslam dünyası, Müslümanlar oturup ellerini başlarının arasına alıp iyice düşünmelidirler. Biz neyi temsil ediyoruz, temsil ettiğimiz değerlerle yaşadığımız, yaşattıklarımız arasında niye bu kadar uçurum var? Biz nerede yanlış yaptık?  Diye düşünmelidirler…

İslam coğrafyasının ve tüm dünyanın yeniden adalet, barış ve huzura kavuşabilmesi için Müslümanların önce ümmet olması gerekir. Gazze, Suriye, Filistin, Mısır, Irak ve diğer İslam coğrafyasında yaşanan olayların bize yeniden ümmet olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermekte.

Bu Ramazan yüreklerimizi toplayalım bir, zihinlerimizi toplayalım. Müslümanlığımızdan başlayarak bir yeniden inşa gayretine soyunalım. İnşallah bu ramazan ümmetin dirilişine ve şahlanışına vesile olur. Bu duygu ve düşünceler ile birbirimize ve ümmete çok dua etmeliyiz.