Dünyanın canlılığı gittiğinde bütün canlılar dünyaya küstüğünde derinleşme süreci tamamlanıp doğa geri dönmemek üzere gittiğinde elimizde kalacak olan tek şey teknolojik diktatörlüktür.  Kirlenmeden kaygılanmak, öte tarafında saflığın bulunduğu bir ikili karşıtlık içinde tutsak kalmak demekti.

Modern sanayi uygarlığı dünyayı ateşe vermenin eşiğinde toplumsal oluşumların ve toplulukların kökünün kurutulması, insani müştereklerin bağımlı olduğu canlı yeryüzü sisteminin söndürülmesi ile iç içe geçmiş durumda artık. Kapitalizmin en son yok etme safhasındayız. Askeri bağlamda bu tabir yenilmiş bir halkın veya yaklaşan bir ordunun faydalanmasını engellemek için hayati kaynakların imha edilmesi anlamına gelir daha genel anlamda ise bereketli bölgelerin çoraklaştırılıp yenilenme kapasitesini yitirmiş, sudan mahrum bırakılmış, nehirleri ve yeraltı suları çekilmiş, havası kirlenmiş, toprağı kuraklık ve organik tarımdan uzak kimyasal tarımla mahvedilmiş bir dünya demektir. Felsefesi yok etmek üzerine kurulu kapitalizm grup ve toplulukların kendi kendilerini geçindirmesine, kendi kendini yönetmesine veya birbirlerine destek olmasına imkan veren ne varsa imha ediyor.

Kapitalizmle birlikte sanayileşme ve askeri yatırımlar maalesef dünyanın ölümü demektir.(alıntı)  Gelişmiş sanayi devrimi ile teknolojik araçların  içimize yerleştirilebileceği hatta genetik yapımız düzeyinde kimliğimizi bile istenen şekilde değiştirebileceği bir dönemdir. Bu kuşak içerisinde insanlığın kökten geliştirilmesini sağlayan çeşitli yeniliklerin ulaşılabilir hale geleceğini düşünmek kesinlikle kaçınılmazdır. Gerçeklik birbiriyle rekabet eden ve birbiriyle bağdaşmayan sistem ve bileşenlerden oluşan bir yamalı bohça haline gelecek bu da arızalara ve verimsizliklere yol açacaktır. 

Dijital sömürücüler toplumsal çözülme belirtilerini görmezden gelmek imkansızlaşınca ana akım medyada dijital teknoloji ve sosyal medya hakkında çıkan yorum ve yazıların sonunda bazı değişikliklere müsamaha göstermek zorunda kaldılar. Sosyal medya kullanma biçimlerimizin yarattığı bazı olumsuz sonuçları tartışmak artık mubah hale geldi. Ama tabii zararlı olan her şeyi küresel sistemlerin mevcut işleyişi içerisinde düzeltilebilir gibi sunmak koşuluyla. Eleştiriler o hiç değişmeyen genel "Sosyal medya iyiye ve kötüye de kullanılabilir, önemli olan onu hayatınızı ve kariyerinizi daha tatminkar ve başarılı kılmak için kullanmayı öğrenmeniz” formülüne bağlı kalan upuzun kitap başlıklarının medya okuryazarlığı çevrimiçi dünyamızı nasıl kurtarabilir, dijital çağda iyiyi benimseyip kötüden uzak durmak nasıl olur, teknoloji ile nasıl sağlıklı ilişki kurulur. Ağa bağlı dünyada başarılı çocuk yetiştirmek vesaire gibi. En basit internet kullanıcıları bile yani sörf yapanlar bu dijital sektör açısından oldukça önem arz etmektedir. Sıkılan birey açısından bakıldığında bu şekilde harcanan saatler yersiz bir zaman kaybı gibi görünebilir ama şirketler ve kurumlar için pazarlanabilir enformasyon şeklinde değer üreten güncel bir enformal çalışmayla meşgul olarak geçen bir zamandır bu aslında. Bunlara göre göz ve zihin asla başıboş bırakılmamalı. Bireyleri kendi başlarına başarılı olmak ve hayatta kalmak için birbirleriyle rekabet eden piyasa güdümlü bir gerçeklik içindeki hayatın vahşi parametreleri arasında kimsenin kaçamadığı kendine yeterli bir özne olarak var olmak zorunda bırakıyor. “Israrla en temel insani ihtiyaç başka insanlarla kurulan ilişkilerde içten gelen insani sıcaklık ve kendiliğinden  duyulan ihtiyaç insan toplumuna duyulan duygusal ihtiyaç başka insanlardan duygulanımlar alma ve onlara duygularımlar verme ihtiyacı hangi biçime bürünürse bürünsün insan var oluşunun temel şartlarından biridir” der Norbert Elias. Çünkü internette sevinç de yok, keder de; güzellik de yok, coşkulu şiirler bulunabiliyor ama şiir yok.

İnsan potansiyelinin zenginlik ve sınırsızlığını böyle gaddarca dijital sistemlerin ıssızlık ve tekdüzeliği içerisine kapatmanın yol açtığı bütün sonuçları nasıl ölçüye vurabiliriz ki? İşin en felaket yanı dostluk, sevgi, topluluk, şefkat, arzunun görkemi ve kuşkularla acıların paylaşımı ile çevrimiçi işlemler arasında onulmaz bir bağdaşmazlık bulunması. Birlikte çalışmak ve yaşamak herkesin belli bir seviyede ortak bir sorumluluk üstlenmesini gerektiriyordu fakat bu da ancak kişinin canlı bir durumda yüz yüze geldiği şeye verdiği bir tepki olarak anlam kazanabilirdi.