Küçük yaşından beri Resulullah Efendimizin "aleyhissalâtü vesselâm" her sünnetine riayet eden, yaş konusunda da onu takip eden, 63 yaşına gelince de; "Allah'ın Resulü, bu yaşta dünyadan ayrılmışken, benim yeryüzünde durmam O’nu sevmeye yakışmaz" diyerek,bir hücre yaptırarak kalan ömrünü ibadet içerisinde yer altındaki; dar, karanlık ve küçücük hücrede geçiren Hoca Ahmed Yesevi bir gün talebesine, “Evladım, sakın ola, gittiğin yerde İlahlık ve Peygamberlik davasında bulunmayasın” diye tembih etti

Talebe şaşırdı: 
“Tövbe hocam, hiç öyle şey olur mu? “
“Olabilir evladım.”  
Genç anlayamadı: 
“Nasıl olur efendim?”
Yesevi hazretleri şöyle dedi: “Her istediğinin olmasını istemek, "İlahlık" iddiasında bulunmak, her sözünün dinlenmesini istemek de "Peygamberlik" dâvâ etmektir.” dedi ve devam etti, “Çünkü biz kuluz. Yalnız Allahü teâlânın istediği olur ve yalnız Peygamberin "aleyhissalâtü vesselâm" sözüne mutlak itaat edilir.” 
*
Tekrar etmekte fayda var, “Yalnız Allahü teâlânın istediği olur ve yalnız Peygamberin "aleyhissalâtü vesselâm" sözüne mutlak itaat edilir.”
*
Ne mi demek istiyorum ve bu kıssas neden mi?

Şimdi; Bilgi ve teknoloji çağında yaşayan biz insanlar artık gayet tabi biliyoruz ki bigi artık yadsınılamaz bir güç halini almıştır. Ancak bilinmesi gereken ve dahi neredeyse ondan da daha önemli hale gelen bir başka husus daha var ki, o da doğru bilgidir. Çünkü günümüz dünyasında istismar aracı olarak kullanılmaya başlanılan yanlış bilginin, toplumsal barış ve ahlakın en büyük düşmanı olduğuna oldukça sıklıkla tanıklık ediyoruz. 

Ve bu tanıklık kendisini normal haber akışlarıyla kalmayıp, kendisini siyasi olayların cereyan ettiği areneda ve bazı dini kurum ve kuruluşlarda da ziyadesi ile göstermektedir.

Esas tehlikede bu ya! 

“Benim dediğim doğru ve sizin düşünmenize gerek yok, ben sizin yerinize de düşünürüm.” anlayışı.
 
Yani anlatmak istediğim şu ki; Dini yaşayışımız da mutlaka doğru bilgiye dayanmalıdır. Çünkü din insanın dünya ve ahiret saadetini temin amacıyla gönderilmiş olan en yüksek değerdir. 

Onu herhangi bir şekilde kenara koyamaz, boş veremez ve her şeyi sadece kendisinin bildiğini zanneden güvenmediğimiz ellere teslim edemeyiz. Olur da böyle bir şeye tevessül edersek, sonra bu dünyada ve uhrevi hayatta sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız MaazAllah.

Bu sebeple dinin sahih kaynaklardan öğrenilmesi hayati bir sorumluluk olarak görülmelidir. Zira sahih kaynaklardan beslenmeyen ve “sadece benim dediğim doğru” anlayışyla hareket eden dini bilgi, insanı hurafelere ve dahi yukarıda bahsettiğim ilahlık davasına götürür ki. Hurafe ise sahih dini bilginin en büyük düşmanıdır. 
   
Yukarda bahsettiğim alanlarda kendisini sıklıkla gösteren dini istismar en fazla bilgisizlikten beslenir. Doğru ve yeterli bilgiden yoksun insanların, daha kolay istismar edilebildiği ise bir ha-kikattir. İstismarın en kötüsü ise dini duyguların sömürülmesi, dinden kaynaklı güven ve itimadın kötüye kullanılmasıdır. 

Nitekim Türkiye’mizde 15 Temmuz 2016 tarihinde demokrasiye ve milli iradeye karşı gerçekleşen kalkışmanın arkasında da dini duyguların ve güvenin istismar edilmesi yatmıyor muydu?

Yarın da takvim yaprakları 15 Temmuz’u gösteriyor. Aynı durumu bir kez daha yaşamamak adına uyanık olmak zorundayız.
 
Bu tür istismarın yol açtığı böyle acı bir tabloyla bir daha karşılaşmamak için bize düşen, güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dini bilgiyle hayatımıza yön vermektir.

Her söylenene eyvallah diyerek kabullenmek yerine; Kur’an-ı Kerim’in rehberliği ve Peygamberimiz’in örnekliğiyle hayatımıza istikamet vermektir.

Vesselam,