Barbarlık çağını başlatan, insanlıktan nasibini almamış, gözü dönmüş yaratıklar hanelerine yeni bir sayfa daha açtılar.

Kin ve ölesiye kustukları sözüm ona intikam ateşiyle; Namazdakileri vurdular, yemektekileri vurdular, oraları boşaltın buraya geçin dediklerini dahi hunharca, gaddarca ve barbarca yollarda vurdular.

Bebekler öldürülüyor, anneler öldürülüyor, hastalar öldürülüyor, yaşlılar öldürülüyor, hastaneler vuruluyor, insanlar öldürülüyor ve Gazze’nin kapıları dünyaya kapanırken oraya el uzatan bu yaratıklar için cehennemin kapıları ise sonuna dek hasretle açılıyor. 

Ve orada, o cehennemde; hiç bir nesli ve günahkarı bu kadar özlemle beklememmiş olan zebaniler dahi gözleri fal taşı gibi açılmışçasına; irin ve ateş odalarına dolduracakları bu yaratıkların yaptıklarını gözyaşları içerisinde izliyorlar.

Kalpler körelmiş,
Diller susmuş,
Vicdanlar ayaklar altında,
İnsanlık ölmüş,

Kahpe ise on yıllardır kahpece bombardımanına bir yenisini daha ekleyerek etnik temizlik yapmaya devam ediyor.
Kırmızı gözler, dikilmiş kulaklar, salyaların sağa sola saçıldığı ağızlarından yetim ve masum sivillerin kanı akarak sürekli ve durmadan saldırmaya devam ediyorlar.

Ancak kelimelerin kifayetsiz kaldığı ve artık hangi isimle adlandıracağımızı artık bilemediğimiz bu yaratıklar sanmasınlar ki sadece Kudüs ve Gazze İslam’ındır; Oraların dağı dağı İslam’dır, taşı İslam’dır, kuşu İslam’dır, havası İslam’dır, toprağı İslam’dır, koruyucusu ise Allah’tır.

Bu savaş bize bir kez daha gösterdi ki; Batı dedikleri, Müslüman mazlum da olsa zalimi destekliyor. Ümmet ise; Batı’yı hesaba katmadan dış politika üretebilecek güce ulaşıncaya kadar acziyetini devam ettiriyor. 

Ne diyordu rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu; “Ninnilerle uyutulması gereken bebeklerin silahlarla susturulduğu bir dünyada susmak alçaklıktır.”

Alçaklığın büyüklük sanıldığı çakalların rüyalarına dalmayın artık ne olur! Kanmayın ne olur!
Ve susmayın.

Sen sustukça, ben sustukça, bizler sustukça şu an olduğu gibi insanlık sustukça, onlar da böyle böğüre böğüre kusmaya devam edecekler. Ve inanın bana bu devamın arkası da gelecek. Amaçları ve emelleri bu çünkü, sözüm ona vadedilmiş topraklar.

Suriye’de kayıp, Yemen’de aç, Afrika’da işçi, Afganistan’da yaralı, Irak’ta yetim ve öksüz, Doğu Türkistan’da mazlum ve mağdur, Gazze’de ise şehit olan çocuklar neden acaba Batı’da ya Prens ya da Prensestir. 

Evet, işte tam da bu yüzden susmayın.

Susmayın ve dünyanın görebileceği en orta bir yere şu satırları en büyük pankartlara yazarak asın, “Eeyy asalak sürüsü! Mukaddesatımızın namus kilidi olan Kudüs ve dahi Gazze gitti demekle gitmez. Düştü demekle düşmez. Unuttuğunuz bir şey var. O da İlahi adalet.”
Vesselam,