Bunun üzerine Abdurrahman bin Avf (ra), Hz. Ali’yi (ra) çağırarak ona; Allah’ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O, Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabini verdi. Aynı soruyu Osman (ra)'a yönelttiğinde o, bunu kabul etmişti. Bunun üzerine Abdurrahman İbn Avf, Osman’ı (ra) halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; İbn Hacer, a.g.e., 463; H.i.Hasan, a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz. Ali (ra) olmuştur. Peşinden de bütün Müslümanlar ona bey'at ettiler (İbn Sa'd, a.g.e., III, 62) Hz. Osman’ın (ra) hilâfete geçişi, Hicri yirmi üç senesi Zilhicce ayinin sonlarında olmuştur.

Dersler ibretler:

  • İslam’ın tartışmasız iki kaynağı, Kur'an ve Sünnettir.

Bu iki kaynak dışında ki tüm görüş ve içtihatlar, bu iki esasa irca’ edilir. Eğer bu esaslara uygunsa kabul edilir, değilse reddedilir. “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulül-emre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'üne götürün (Yani Kur'an ve Sünnete göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa 4/59) bu konu hassas bir konu olup ehil ulemanın eserlerinden istifadeyle çözülmelidir. Artı bu konular, heva ve heveslere bırakılamayacak kadar ağır ve önemlidir.

  • Sahabeyi kiramın görüş ve uygulamaları da İslam hukukundan bir esastır.

Ancak bir konuda Kur'an ve Sünnetten bir delil varsa, diğer esasların hükmü kalmaz. Kur'an ve Sünnetten sonraki esaslar, içtihada açıktır. Her müctehid, o konuda kendi içtihadına uyma hakkına sahiptir. Özellikle günümüzdeki naylon müçtehitlerin indi görüşleri ise, ilim adına birer faciadır. Ayrıca kimin görüşü olursa olsun; yazılan kitaplar, menkıbeler, risaleler, mesneviler vs. hepsi de bu hükme tabidir. Yani hepsi Kur'an ve Sünnette arz olunur. Eğer Kur'an ve Sünnete uyarsa makbuldür, değilse merduttur. Hiç kimsenin mensubu bulunduğu bir hoca, abi, lider veya şeyhin görüşlerini takdis etmesi ve İslam esaslarına tercih etmesi kabul edilemez.

  • Bir önceki yöneticilerin görüş ve tecrübeleri önemlidir. Özellikle yönetici sahabe olup sahabenin de en seçkinleri olunca bu değer daha artar.

Bilindiği üzere sosyal ve siyasal içtihatlar, bizzat hayatın içinde yaşanan tecrübelere dayanır. Dolayısıyla devlet başkanı vb. idarecilerin, yaşanmış bu tecrübeleri değerlendirmesi önemlidir. Burada Osman (ra)’ın Ali (ra)’ya tercih edilmesi, kendisinden önceki iki halifenin uygulamalarını göz önünde bulundurup kendi görüşlerinden öne almayı kabul etmesidir.

  • İslam halifeleri birbirlerine hasım değil, destekçidirler.

Özellikle Hz. Ali’yi (ra) diğer halifelerin hasmı gibi gösteren Şia, ümmetin başına büyük bir beladır. Ali (ra) Abdurrahman bin Avf’tan (ra), hemen sonra; seçilen 3. halife Osman’a, (ra) tereddütsüz bey’at etmiştir. Nitekim Ali (ra) daha önceki iki halifeye de tereddütsüz bey’at etmiş ve onlara itaatte kusur etmemiştir. Şia’nın iddia ettiği gibi, kendinden önceki üç halifeyi, kendisinin “imamet” hakkını gasp eden hasımlar olarak görmemiştir.

  • Şura üyelerini seçmede, dikkat ve hassasiyetin önemi.

Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” (Buhârî, İlim 2, Rikāk 35) Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi, bilgiye, tecrübeye ve liyâkate değer vermeyip işleri ehil olmayan kişilere bırakmak demektir. Onlar da üstlendikleri vazifeleri hakkıyla yerine getirmeyip kendileri veya çevresinde bulunanların menfaatlerini, amme menfaatinin önüne alırlar. Bu da birçok adaletsizlik ve haksızlıklara sebep olur. O zaman kısa sürede düzeni bozulur ki, bu da bir oluşum, yönetim veya devletin kıyameti demektir. Ömer’in (ra) 3. Halifeyi seçecek şurayı, ümmetin en seçkinleri ve net bir şekilde cennetle müjdelenmiş sahabelerden seçmesi, bu yüzdendir.

  • Şura, mu’lim değil, mülzimdir. Yani şura kararlarının tercihe bağlı tavsiye kararları değil, bağlayıcı olması esastır.

Bu konuda farkı görüşleri olan alimler olmakla beraber, İslam alimlerinin çoğunluğu (cumhuru ulema) bu görüştedir. Emir, iki göz ve bir akılla konu ve olayları değerlendirir. Ama şura, üyelerinin sayısı kadar akıl ve o sayının iki misli kadar gözlerle görüp düşünerek sonuca varır. Kaldı ki şura üyeleri, sıradan insanlar olmayıp var olan ulema ve uzmanların en seçkinleri olur. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...