Ortadoğu’da gökyüzü bir kez daha kararıyor. Ama bu kez yağmur yağmayacak. Bu kez yağan, füzeler.

Göğü yaran o metalik çığlıklar, sadece demiri değil, insanın yüreğini de delip geçiyor. İran ve İsrail… İki kadim medeniyetin bugün geldiği yer: füze rampaları, hava savunma sistemleri, şafak baskınları.

Bu savaş yeni değil. Bu nefret taze değil. Ama patlaması gecikmiş bir öfkenin, biriken bir tarihi yükün şimdi nihayet taşmasından başka bir şey değil yaşadığımız.

İran’ın devrim sonrası İsrail karşıtı söylemiyle başlayan bu gerilim, artık kelimeleri çoktan aştı. Artık diplomatik notasını yitirmiş bir müzik bu: sadece davullar çalıyor. Savaş davulları.

DİPLOMASİNİN ÇÜRÜDÜĞÜ COĞRAFYA

Diplomasi bu topraklarda çoktan yorgun düştü. Herkesin kendi haklısı var. İsrail, güvenliğini koruduğunu söylüyor. İran, direndiğini. Ama gerçekte olan şu: Sınırlar kayıyor, haritalar yeniden çiziliyor, hayatlar yok sayılıyor.

Şam’daki bir konsolosluk binasında başlayan son büyük gerilim, sadece İran’ı değil, bütün bölgeyi ayağa kaldırdı. İran, tarihinde ilk kez kendi topraklarından İsrail’e doğrudan füze gönderdi. Ve bu kırılma anıydı. Çünkü o noktadan sonra artık her şey mümkün.

VE SESSİZ KALAN DÜNYA

Dünya? Her zaman olduğu gibi, olayları “izliyor.” Batı, İsrail’e destek veriyor; Doğu, İran’a “stratejik sabır” öneriyor. BM? Sessiz. Arap Ligi? Dağınık. Türkiye ise “sağduyu” çağrılarıyla arada bir duyuluyor ama etkisi sınırlı. Herkesin kendi derdi büyük.

Oysa bu savaş, sadece Tahran ile Tel Aviv arasında değil. Bu savaş; Beyrut’ta, Gazze’de, Şam’da, hatta belki İstanbul’un arka sokaklarında bile yankı buluyor. Çünkü Ortadoğu’da bir çatışma hiçbir zaman yerel kalmaz. Ateş, sınır tanımaz.

HALKLAR YORGUN, LİDERLER HIRSLI

Ne acıdır ki, bu savaşın en büyük mağdurları savaşmayanlar. Ne İran halkı İsrail’e savaş açtı, ne İsrail halkı İran’a. Ama bir sabah sirenlerle uyanıyorlar. Sığınaklara koşuyorlar. Bir çocuk daha “neden” sorusunu soruyor, cevapsız.

Ve liderler… Onlar her zamanki gibi kararlı, güçlü ve haklı. Savaşın lügatinde, halklara yer yok çünkü. Orada sadece “operasyon başarısı”, “caydırıcılık”, “bedel ödetmek” gibi kelimeler var.

SONA DOĞRU DEĞİL, BAŞLANGICA YAKIN

Bu bir son değil. Bu belki de yeni bir başlangıç. İran ile İsrail arasındaki bu doğrudan çatışma, Ortadoğu’nun yepyeni bir karanlığa sürüklenmesinin eşiği olabilir. Belki bir bölgesel savaşa, belki daha büyük bir küresel hesaplaşmaya.

Ama şunu unutmamalı: Her füzenin ucunda bir çocuğun oyuncağı kırılır. Her saldırının gölgesinde bir annenin duası kalır. Ve her zafer ilanının ardında, bir mezar daha kazılır.

Ortadoğu’da savaşın dili susmazsa, barışın cümlesi kurulamaz.