2009 yılının ortalarıydı. Kardeşim Mehmet amansız hastalığı yüzünden yataktan bile kalkacak mecali kalmamıştı.

Polis arkadaşları kendisini ziyarete geldiler ve biraz da moral olsun diye ona orta zorluktaki bir vardiyadan bahsederek "Mehmet iyi ki burada yatıyorsun, ne güzel dinleniyorsun, biz 12/24 vardiyasında çalışıyor ve çok yoruluyoruz" diye onu teselli edecek bazı cümleler ile gönlünü almaya çalıştılar. Mehmet'in onlara verdiği cevap gerçekten çok manidardı. En zor vardiyayı kastederek "keşke sağlığım yerinde olsaydı da, ben 12/12 vardıyasında çalışıyor olsaydım, sağlığınızın kıymetini bilin, gidebiliyorken en zor vardiyalara bile gitmekten çekinmeyin" mealinde bir cümle kurmuştu.

O an tabi hepimizin gözleri yaşardı, başımız önümüze düştü ve şikayetlendiğimiz konular için kendimizden bir kez daha utandık.

Bekir Develi anlatıyor; "masada otururken yanımdaki arkadaşın telefonu çaldı, ekranda "annem" yazıyordu, bir anda boğazım düğümlendi, yüreğim dağlandı. Ben telefonumda bir kere "annem" kelimesini görmek için bütün dünyaları verirdim" diyor. Ve "anne kaybetmenin yaşı yok, anne kaybeden her yaşta yetim ve masumdur, öyleyse onların kıymetini bilelim" diye de bir nasihatte bulunuyor.

Bir arkadaş kendi kullandığı arabayla kaza yapıyor, eşi ve çocuğunu bu kaza sonucu kaybediyor. Onun bir serzenişi ve pişmanlığı var. Diyor ki, "ben malı, mülkü ve serveti bol olan bir insanım ve bir çok şeyi satın alabilecek gücüm var ama o gün yolculuk esnasında kaset değiştirmeye çalışırken bir anlık dikkat kaybından dolayı karşıdan gelen arabayı fark edemedim, çarpışmıştık ve bu çarpışma neticesinde eşim ve çocuğum vefat etti. Şuan bütün servetimi sadece o bir saniyelik zaman dilimini satın almak için harcardım" diyor.

Bir lahza zamanın, bir saniyenin, bir salisenin kıymeti bazen o kadar değerli oluyor ki bütün biriktirdiğiniz serveti gözünüzü kırpmadan verebiliyoruz.

Oysa gerçeklikte anı, zamanı, hayatı o kadar pervasızca kullanmaya devam ediyoruz ki!

Peygamberimizin (sav) "beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin" ifadesi ne kadar da muhteşem bir tespit öngörüyor değil mi?

"Yaşlanmadan önce gençliğin, hastalanmadan önce sıhhatin, fakirlik gelmeden zenginliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölmeden önce hayatın kıymetini bilin" buyuruyor. 

Oysa çoğu zaman bizler insan olduğumuz ve nisyan (unutma) ile malul olduğumuz için unutuveriyoruz.

Elimizdeki sağlığın, gençliğimizin, boş vaktin, zenginliğin ve ömrün kıymetini bilmiyoruz. Bozuk para gibi harcıyoruz bu paha biçilmez hazineleri...

Ve kıymetini bilmediğimiz şeylerden birisi de iman maalesef. Zira nice imana sahip olmadığı için heder olan, adeta bir bitki gibi, bir ot gibi yaşayan insanların olduğunu biliyor, görüyoruz. Öylelerini görünce imanın ne kadar büyük bir imkan ve nimet olduğunu görüyoruz. Ama iman da tapulu malımızmış gibi ve hiç elimizden gitmeyecekmiş gibi lakaytça davrandığımız ve kıymetini bilmediğimiz bir hazine ne yazık ki.

Rabbim; bizleri imanın ve diğer bütün nimetlerin kıymetini daha çok bilen ve bizi nimetlere ulaşmış olmanın şükrünü her dem yerine getiren kullarından kılsın.

Selam ve dua ile.