Bilindiği üzere musibet ve belalar iki sebepten dolayı vuku bulur; Birincisi; İnsan, yaratılış gayesi dışında hareket eder ve Allah-u Teala ona azap eder. İkincisi ise Allah kulunun derecesini yükseltmek veya kulunun günahlarını silmek için ona musibetler göndererek imtihan eder.

Rabbimiz kulluk kitabımız Kuran-ı Kerim de “Size gelen bela ve musibetler;  kabahatlerinizin, günahlarınızın cezasıdır. Bununla beraber Allah, birçoğunu da affederek musibete maruz bırakmaz.” (Şura Suresi 30.Ayet) buyurmaktadır. Bilinmelidir ki günahlar aşikar işlendiğinde, tövbe edilmediğinde ve iyilik emredilip, kötülükten alıkonulmadığında günahlar belaya dönüşmektedir.

Görülmektedir ki son yıllarda Gayri Müslim toplumlarda fuhşiyat ve ahlaksızlığın tavan yaptığı, Müslüman toplumlarda ise ne yazık ki yaratılış gayesine aykırı davranışların baş gösterdiği, “Müslümanın dertleri ile ilgilenmeyen onlardan değildir” hadisi ile peygamber (a.s) uyardığı halde Müslüman kardeşleri haksızlığa ve zulümlere uğrarken mazlumların dertlerinin dertlenilmediği, toplumda ahlaksızlığın her türlüsünün özendirildiği, lezbiyenliğin ve nikahsız yaşamların savunulduğu, faizin ticaret gibi helal görüldüğü, zekatın verilmediği, verilse bile hak edene ulaştırılmadığı, Peygamber(a.s)’ın  “Öyle bir zaman gelecek ki fitneler evlerinize yağmur gibi yağacak” uyarısına rağmen kadınların erkekler üzerinde otorite yapıldığı, erkeklerin reisliğinin hiçe sayıldığı, ebeveynlerin çocuklarını tv, sosyal medya ve internete kurban ettiği… bir dönemde yaşamaktayız.  Acaba biz bu yaptığımız fiillerle Allah’ı gazaplandırdığımızı hiç düşündük mü?

Evlerimizde en üst raflarda, baş köşeye koyarak en güzel şekilde hürmet ettiğimiz, ancak içinde Allah-u Teala bana ne mesajlar ve uyarılar gönderdi diye merak edip açmadığımız, o yüce kitabımız Kuran-ı Kerim de Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır;

… Allah'ın (size olan öfkesi ve) gazaplanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazaplanmanızdan daha büyüktür. (Şiddetle cezalandırılacak ve Allah’ın kahrına uğrayacaksınız!) ... ” (Mü’min Suresi 10.Ayet)

Rabbimiz kendi katında en hayırlı ümmet olan Ümmeti Muhammedi ibret almaları ve yaratılış gayesine uygun yaşamaları için diğer ümmetlerin ve kavimlerin başlarına gelenlerle uyarmıştır.

Rabbimiz insanlık tarihi boyunca nice kavimler, milletler ve topluluklar halk etmiş ve onlara verdiği nimetlerin kıymetini bilemeyenlere, yaratılış gayesine uygun hareket etmeyenlere bela ve musibetler göndermiş ve merhametlilerin en merhametlisi yüce rabbimiz insanlığın en azından belaya uğradıkları anda tevbe etmelerini istemiştir. Ne yazık ki önceki kavimler kötülükleri alışkanlık haline getirdikleri için, kötülükleri, iyilik gibi görmeye başladılar, vicdanları dondu, akılları tutuldu, iyice azgınlaştılar. Rabbimiz bu konuyu Kuran-ı Kerim de şu şekilde bizlere bildirmektedir;

"Resul'üm! Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa, başlarına bu belalar geldiği zaman tevbe edip boyun eğselerdi ya! Fakat tam aksine, iyice azgınlaştılar; bu yüzden kalpleri kaskatı kesildi ve şeytan, yaptıklarını onlara güzel gösterdi.  " (En'am Suresi 42.43.Ayet)

Biricik önderimiz Resulullah(s.a.v) efendimiz de önceki kavimlerin durumuna düşmememiz ve içinde bulunduğumuz bu salgın musibetinden kurtulmamız için reçetesini sunmaktadır;

Abdullah İbni Abbas (r.anh)’dan rivayete göre, Peygamber(a.s) şöyle buyurmuştur:

“Her kim (günahtan tevbe ile) istiğfara devam ederse, Allah-u Teala o kimseyi (dünyevi ve uhrevi) her darlıktan çıkış ve her üzüntüden bir kurtuluş yolu lutfeder, onu ummadığı yerden rızıklandırır.” (Ebu Davud)

Rabbim ibret alanlardan ve tevbe edenlerden eylesin. Amin

Selametle…