İnsanın hayattaki hedefi, değerini takdir edenler için elbette büyüktür.  Çünkü onun hedefi yeryüzünde halifelik ve kulluk ile hayatı şerefli kılmaktır. Bu da büyük bir görevdir. Allah-u Teala onun büyüklük ve ağırlığını şöyle belirtmiştir;

“Allah’ın bahşettiği ekonomik, sosyal, bireysel ve toplumsal bütün imkan ve fırsatları; akıl, beden, duyular, irade, vicdan, muhakeme gibi üstün yetenekleri O’na kullukta kullanarak yeryüzünde O’nun adına, O’nun hükümlerini egemen kılma mücadelesi o kadar ağır, o kadar ciddî bir görevdir ki; Biz bu emâneti önce göklere, yere ve dağlara teklif ettik fakat onlar bu büyük sorumluluğu göze alamadıklarından, onu yüklenmekten çekindiler.

Böylece bu yükümlülüğü, küçücük cüssesine rağmen, Allah’ın kendisine bahşettiği yetenekler sayesinde göklere, yere ve dağlara hükmetme gücünü elinde bulunduran insanoğlu kabul etti. Düşünsenize; bunca nimetlerle donatıldığı hâlde, yüklendiği emanetin hakkını veremeyen insan ne kadar zalim, ne kadar cahildir!”(Ahzab Suresi 72.Ayet)

Müslümanın görevi ve hedefi diğer fertlerine hedefinden daha büyük önemlidir. Müslüman bütün Peygamberlerin mirasını devralmıştır. Allah-u Teala son risaleti ve ebedi Şeriati için onları seçti. Allah'ın kullarına verdiği rahmetini gerçekleştirmek için Müslümanları, kendileri de uygulamak ve yaşamak suretiyle davetini tebliğe ve yaymaya memur etti.  Bütün insanlığı ona kavuşturmak görevi ile görevlendirdi.

Fitne ve şehvetlerin nefisleri istila ettiği, şüphelerin akılları çeldiği ve maddenin hayata hakim olduğu günümüzde,  dinini ve ümmetini seven müslümanın hedefi ve görevi daha da büyüktür. Kişinin dinine bağlanması elinde sanki ateş tutmak kadar zor, İslam davetçileri kendi yurtlarında yabancı, dinsizlik ve yabancı ideolojiye sahip kimseler davalarını korkmadan ve çekinmeden bağırarak ilan eder hale geldi. Çünkü birçok yönden dayanakları içte ve dışta açık ve gizli yardımcı güçleri vardır.

 Resulullah(s.a.v) efendimiz şöyle buyurur; “Böyle bir zamanda bir iyilik işleyen daha öncekilerden iyilik işleyen elli kişinin mükafatı kadar karşılık görür.” (Ebu Davud)

Bütün bunlar aç hayvanların yiyecek kabına koştuğu gibi, diğer milletlerin İslam'a saldırdığı asrımızda İslami hareketin son derece önemli ve engellilerle çevrili olduğunu göstermektedir. Bu hareketin gece gündüz devam etmesi her alanda mücadele sürdürmesi,  cephedeki çatlaklıkları ve gedikleri tıkaması, dışarıda fırsat kollayan düşmana karşı uyanık bulunması ve içerdeki yıkıcı güçleri yakından teşhis ve tespit etmesi lazımdır. Taki hedeflerini ulaşabilsin ve düşmanlarının gizli oyun ve tuzaklarını bozabilisin. (Alıntı; Y.Kardavi Tek Çare İslami Çözüm İkbal Yayınları)

Selametle…