Yani tedbirimizi alacağız. Ama sonunda takdir neyse o olur.


İnsanların anlamadığı takdirdir. Kader ile birbirine karıştırılıyor.


Takdiri İlahi, bize verilen süre ve karşımıza çıkacak olan imtihanlardır.


İnsanlar, mal eksikliği, bela, musibet ve ölümle imtihan edilir.


"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele." (bakara 155)


Biz bu imtihanlarda bize verilen özgür iradeyle karşılık veririz.


Verdiğimiz bu karşılık bizim amelimizi ve sorumluluğumuzu oluşturur.


Verdiğimiz kararlar bizim sorumluluğumuzdur. Bundan hesaba çekiliriz.


TEVEKKÜL KADERCİLİK MİDİR?


Kadercilikle karıştırlan bir diğer kavramımız da tevekküldür.


Bir çok insan ve sufi tevekkül yaptığını sanarak aslında kadercilik yapmaktadır.


Tevekkül, hz. ömer'in de belirttiği gibi deveni bağladıktan sonra Allah'a teslim olmaktır.


Çiftçinin ürün elde etmek için tohumu serpmesi ve diğer işlemleri yapması onun iradesidir.

Tohumu attıktan sonra ürünün iyi olması ve hava şartlarının uygun olmasını beklemesi de tevekküldür.


Yani sebepleri yerine getireceğiz ve ondan sonra işi Allah'a bırakacağız.


Sebepleri yerine getirmeden bırakmak kaderciliktir ve o yanlış bir anlayıştır.


"Bir kere azm ettin mi artık Allah'a tevekkül et" (aliimran 159) Yani karar verme bize ait. Ama karar verdikten sonra Allah'a sığınıp olayın güzel bitmesi için ona yöneleceğiz.


Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (3/160)