Temelde iyi olmak zor değil aslında. İyiliğin kendisi zor değil çünkü.

İyi bir insan olmak için özel gayret gerekmiyor. Fıtratına yani yaratılışına dönen, o hani çocukluk döneminde hiç bozulmadan ortaya koyabildiği bütün saflık ve masumluğuyla yaşanan şey fıtrattır ve iyilik onun doğal sonucudur.

Kendisine iyi davranan herkese gülümseyen bir çocuk asla aptal değildir. Bunu yapan büyük de ahmak değil! Kimin samimi kimin sahtekar olduğunu ölçme ya da anlama imkanının pek olmadığı düşünülürse; iyilikle bakana, iyilikle konuşana, iyilikle davranana iyilik etmek, iyi davranmak ve iyi konuşmaktan daha normal ne olabilir?

İyilik; kalbinde, büyüğü nifak, ortası haset ve küçüğü nefret olan felaket çemberini bozabilecek tek yoldur. Ve bunların arasında bulunan sayısız kötülüğü ve kötü emeli etkisiz kılabilecek tek ilaç.

İyiliğin icra yeri ve zamanı, son kullanma tarihi ya da sınıfı, mesleği, semti yoktur. Kim, nerede ve nasıl bir imkan bulursa onunla iyilik edebilir. İyi olabilir.

İyilik; evde, okulda, sokakta, markette, trafikte, hayatın her alanında mutlaka yanımızda dolaştırmamız, gönlümüzden çıkarmamamız gereken bir hazine gibi.

Kendisiyle bir mal ya da hizmet değil, gönüller satın alınabilen bir hazine!

Bir ailenin iyi bir ferdi, bir semtin iyi bir sakini, bir şehrin iyi bir halkı, bir ülkenin iyi bir vatandaşı olmak mümkün ve gereklidir. En azından, normal bir hayat sürmek isteyenler için.

Yaşadığımız şehrin, nüfus çeşitliliği, kültür farklılıkları, ekonomik dengesizlikleri ve tabii ki büyük olmanın getirdiği yükleri ile; iyi insanlara, iyiliklere ve iyi şehir halkına her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu aşikar.

Ve daha da güzel olanı, bunun gerçekleştirilmesinin çok küçük adımlara, basit inisiyatiflere kalmış olmasında. Şehrin bir köşesinde yapılan küçük bir iyiliğin, halka halka yayılacağı mutlaktır.

Bize az gelen, kolay olan, basit bulunan birçok iyilik, başkaları için hayatlarının dönüm noktası olabilir.

Hayatlarının bir anına iyilikle dokunduğumuz her bir kişinin, bunun idrakine varması ve sonunda kendisinin de -farkında olarak ya da olmayarak- iyilik kervanına katılması işten bile değildir. Ki, iyilik muhatabından bir geri dönüş, bir karşılık beklenmeden yapıldığı zaman iyilik olur.

Bir karşılıkla yapılan her iş ticarettir.

İyiliğin satın alanı ve karşılığını verecek olanı ise Allah’tır. Mülkü aklımızın sınırlarını aşan ve kendisi için fakirlik ihtimali asla düşünülemeyen, zenginlerin de en zengini ve sadıkların en doğrusu, söz verenlerin en hayırlısı ve ücret ödeyenlerin en adili olan Allah ile ticaret yapmak, en karlı ve akıllı iştir.

Evden işe, trafikten çarşıya kadar, birlikte yaşadığımız her yerin, ortak kullanılan her alanın iyilikle kuşatılması gerekiyor. O kadar çok iyilik olmalı ki, kötülere ve kötülüğe kalan alan daralsın. İyiler ve iyilik değil, kötüler ve kötülük bunalsın.

Şehrin hayat damarlarında akan kan gibi sürekli devam eden ve devam etmek zorunda olan trafiğinde, iyi olarak kalmak ve iyi hareketlerde bulunmak, en azından kalp sağlığı kadar değerli ve vazgeçilmez bir seçenek.

İyilerle kötülerin hayatın her alanında olduğu gibi trafikte de varacakları yere ulaşmalarının süresi hiç değişmiyor. Çok kere şahit olmuşuzdur. Deliler gibi trafiği alt üst eden birileri, biraz ileride ya artık hareket edemeyecek kadar ağır bir kaza geçirmiş ya da kaderin cilvesi olarak, yol kapanarak onu engellemiştir.

Kötülüğün hızlı hareketlerle, başımızı döndüren başarılarla, güçlü sanılan büyüklüğüyle bizi yenmesine izin veremeyiz.

Dünya durdukça sürecek olan bu mücadele, iyilikle kötülüğün kavgası; bütün mesele ve davamız budur.

Öyle büyük kavgalardan bahsetmiyorum.

Sokağa çöp atan, bu kavgada yenilmiştir mesela!

Biz çöpümüzü sokağa attığımız sürece, batıya galip gelemeyeceğiz!

Tükürdüğümüz sokaklarda başı dik gezemeyeceğiz!

“Temizlik imandandır” hadisini duyduğumuzda, temiz olmadığımızda imanımızdan bir şeyler eksildiğini düşünmüyorsak, okuma bilmiyoruz demektir!