06 Aralık 2020 bıraktın ve gittin. Bunca yaşadığın hayata ne gariptir ki her şeyini  bir yük olarak bırakıp gittin. Sevdiklerinin sana en yakın olanların, sana söyleyeceği en güzel kelimeleri kendinle beraber toprağa  gömerek gittin  çivisi çıkmış ve tamiri zor bu dünyadan. Evini, bahçeni , dağları, ovaları, kuzu otlaklarını, koyun kırkımlarını, sevenlerini ,sevmeyenlerini, kavramları, düşünceleri, kadını, erkeği çocuklarını, her şeyi bırakıp gittin. Akan suları, coşan dereleri, yağmurları,  mevsimleri,  baharı yaza ve sonbaharı kışa  teslim ederek bırakıp gittin.

Bir tek amel defterini açık bıraktın,  uzak diyarların yetim çocuklarından gelen duaları her daim içeri girsin diye. Meydan okuduğun, kabadayılık yaptığın bıyıklarını sıvazladığın delikanlı yıllarında zor zamanların cakasını ağzındaki sigara kağıdına sardığın tütün cigaranla,  kükrediğinde sesinin baskın tonuyla,  herkesi hazır ola bağladığın günleri bırakıp gitmek ne ağır biliyor musun? Bir baba ciddi olmalı, olur olmaz her yerde gülmemeli diye yüzüne yansıttığın ciddi adam gibi adam  duruşunu değiştirmeden gittin.

Sesin duyulduğunda evde ne kadar kimse varsa ayak bağları çözülürdü. En büyük oğlun, yaşı sana en yakın olan ve torun sahibi olmuş oğlun bile sesini duyduğunda hazır ola geçerdi. Tek başına hiçbir akrabanın olmadığı ama dostlarının hatta akrabalarından daha yakın güzel komşularının olduğu yabancı bir beldede, hiçbir zaman yalnızlığını hissettirmeden, dik durarak, etrafına cesaretin ve iyiliklerinle verdiğin hava mazlumlar için  bir hayat şiarıydı. Şimdi ardından konuşanlar senin yiğitliğinden ve iyiliklerinden konuşuyorlar.

Bundan sonra seni her andığımızda, seni takdir ederek başlayacak konuşmalarımız Bizler Kur’an okumayı öğrenelim diye koyunları kuzuları otlatmaya sen giderdin. Senin korkularınla öğrendiğimiz Kuran için şimdilerde her namazda sana dua edildiğini bilmeden gittin.  O zamanlar zorumuza giden bu hallerin şimdi ne kadar değerli olduğunu anladık ama nafile. Karşı tarafa hiçbir zaman güçsüz olduğunu gösterme dediğin moral verici cümleleri,  ne olursanız ne ile karşılanırsanız karşılaşın doğruluktan, adaletten, yetimlerin hakkını gözetmekten  ayrılmayın diye üzerine basa basa söylediğin sözler nasıl unutulur.

Ekmeğin  azdı ama yiyen misafirin o kadar çoktu ki  ev tam bir kervansaraydı. O iki odalı evde çocukların bile sıkış tıkış oturur yatarken -sonu hep böyle olur ya- o  gün evini otel gibi, kervansaray gibi kullananlar bugün hal hatır sormama edepsizliğini doyasıya yaşamaktadır.

Seni bu kadar yetim düşkünü yapan senin de yetim olmandı. 12 yaşında babasız kalmandı. Nerede bir yetimle karşılaşsan yüreğin masumlaşır yüzünü hep hüzün kaplardı. Bize bıraktığın tek vasiyetin bile ne kadar masum.  Belki de seninle bizleri o gün büyük buluşma günü bir araya getirecek   tertemiz, kirlenmeden, içinde en masum duygularla, kibir olmasın diye paylaşılmasını istemediğin ve bunca zaman  büyüttüğün hayallerle, deli gibi  akan dağ pınarları gibi, uzak diyarların sahipsiz yetim  yavrularına kol kanat gererek hasta yatağındayken bile bu seneki yetimin iaşesini sakın unutmayın tembihinde bulunarak çekip gittin.

Sendeki  arzu hep  öte diyar arzusuydu. Geride şu çocuğuma şu kalsın şu da benim olsun diye mal, para yığının olmamıştı hiçbir zaman,  olmadı da. Hiç okuma yazma bilmezken dağda bayırda koyun keçi peşinde soğuk, sıcak , kar, kış demeden beslediğin bu hayvanlardan kazandığın paralarla aldığın kitaplarla doyurdun kitap okuma iliklerimizi.

Zengin değildin okumuş da değildin, ama nerde fakir maddi durumu iyi olamayan bir öğrenciden haberin olsa onun okuması ve bir yerlerde kalması için yurt sahipleri ile kavga eder ve mutlaka yerleştirirdin. Serttin, kavgacıydın ama bir o kadar da yufka yürekliydin çünkü tek bıraktığın miras uzak diyarlardaki yetim çocukların nurlu dedesi olarak kalmak. Rabbim sana rahmet eylesin.