15 Temmuz tarihi bize, unuttuğumuz, farkında olmadığımız, bazı gerçeklikleri hatırlamamıza, yüzleşmemize ve yeniden düşünmemize neden oldu. Yeni bir insan kimliğini’nin ve kişiliğinin oluşmasına, olaylara, olgulara ve insanlara yeni bir bakış açısıyla bakabilmeyi, insanları hangi ideolojiden, hangi düşünce ve etnik gruptan olursa olsun sevebilmeyi ve saygı duymayı öğretti. Bundan sonra meydanların öğreticiliğini sistematik hale getirerek uygulama alanları oluşturula bilinir. Yine bu süreçle insanı bir kul, bir hizmetkar ya da cansız bir varlık gibi görme hastalığından kurtulmamız  gerek. İnsanları kendi gruplarımızın menfaati için bir gaye, bir araç olarak ta görmemeliyiz. Hatta 15 Temmuz dirilişi bize ,milletin samimiyetini istismar ederek kendi çıkarı için ifrata varacak kadar özünden uzaklaşan cemaati, stk’yı,  v.s milletin affetmeyeceğini de gösterdi.

          15 Temmuz tarihi ülkemiz için bir dönüm noktasıdır. Ülke çapında hiç hayal edemeyeceğimiz sosyal bir uyanış ve diriliş hareketi oldu. Yapıcı, birleştirici ve topyekün  bir uyanış. Zihni dönüşüm için de çağ kapayıp çağ açma oldu. Medeniyete ve hürriyete susamış bu millet,  kendi özgürlüğüne engel olacak en ağır zorbalığa karşı direniş ve uyanış göstermiştir. Bugüne kadar yapılan başkaldırılar bir şekilde bastırıldı. Ama milletin 15 Temmuzdaki karşı koyuşu, bugüne kadar gösterilen dirençlerden çok farklıydı. Allah’ın hikmeti mi dersiniz, yüreğinin sesimi dersiniz. İşte bu karşı koyuş İleriye doğru giden bir Türkiye yi  bir daha kimsenin durduramayacağının göstergesiydi. Bizdeki bu muazzam halk kitlesi bu güne kadar üst sınıf ve alt sınıf olarak kategorize edilmişti. Bu kategorik yapı kurumlara da yansımış durumdaydı. Cemaatte alt üst, stk’da alt üst ,vakıf, dernekte hep alt üst. Hatta takım elbiseli kravatlı ile, sivil elbiseli, köylü  ayrımı gibi .Arabasının markasına kadar ayrımlara da bu millet çok şahit oldu.Gördüğünüz muamele bu saydıklarımıza göreydi.15 Temmuz dirilişi bu ayrımcılığın, alt üst meselesinin makama saygı dışında kırıldığının ve tarihin çöplüğüne atıldığı gündür. Şundan da emin olunsun ki, bu uyanışın sonunda kendisi için yangından mal kaçırır gibi makam mevki devşirenleri de millet affetmez. Herkesin bir amacı olacak oda millete hizmet.

           Bundan sonra bize STK’lara düşen; kuru aklın zorlayarak dayattığı soyut ve temeli olmayan hurafe ve düşüncelere karşı durmaktır. Geçmişte nasılsa cemaat var diye ihmal ettiğimiz çocuklarımıza, insanımıza sahip çıkma zamanıdır. Bugünden itibaren oturup, şapkamızı önümüze koyarak, bir öz eleştiri yapmamız gerek. Dünyevi beklentilerimizi ,makam mevki aşkımızı bir yana bırakarak yeni eğitim öğretim dönemi için, sayılarımızın milyona vurduğu STK’larımız, vakıflarımız, derneklerimiz kendi gençliğimiz ve insanımız için ne yapabiliriz in derdine düşmelidir. Her gönüllü eğitimci, bir öğrenci, bir gençle hem insani hem de irfani olarak ilgilenirse eminim ki yılda bir milyon insan yapar. Bir insan nedir ki diye düşünülmemelidir. Bir insan, Yiğit ve Şehit Ömer HALİSDEMİR gibi ülkenin kaderini değiştirir. Bu insanları dini ,vatanı, ülkesi ve milleti için yetiştirerek, ruhu bedenin önüne geçirmeliyiz. Kavgalarımızı ,kinimizi bir yana bırakarak, kardeşliği eğitimin temel felsefesi yapmalıyız. Hayat ve ruhu akıl ve Kur’an ışığında verebilirsek, çocuklarımıza ve gençlerimize merhameti, şefkati, öteki için sorumluluk duymayı ötekinin de ilgi, iyilik ve adaleti için çalışmayı öğretmiş oluruz. Yeni Türkiye de erdemli bir toplum oluşturacaksak kalbimizi, zihnimizi birbirimize açmalıyız. Eğitimci STK’larımız ruhsuz laşan okullarımıza yeniden hayat vermeleri için üyelerini harekete geçirirse , bu ülkede ülkesine ihanet edecek hiç kimse kalmaz. Şu ayrıma dikkat etmeliyiz. çocuklarımızı, gençlerimizi kendi cemaatimiz, stk’mız için değil, memleket ve millet için yetiştirmeliyiz. 

AKADEMİK EĞİTİMCİLER DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ADINA