Gelecekte ‘otomobil’ kelimesi yerine ‘mobilite’ diyeceğiz. Tekerleğin icadından şu ana kadar geldiğimiz noktada medeniyetimiz için ‘otomobil’ kelimesinin önemi ve hepimizin gününün bir bölümünde bir şekilde birlikte olduğu vazgeçilemez bir unsurdan, gelecekte sözlüklerden çıkarılacak bir kelime olacağını söylemek hayal mi?

Geleceğin otomobili veya diğer bir değişle mobilite unsuru kesinlikle elektrikli. 2030’a kadar Avrupa’daki yeni otomobil satışlarının %55’i elektrikli araçlardan oluşacak. Otomotiv endüstrisinin kökten değişiminde genç ve teknolojiden iyi anlayan yeni kuşak kritik rol oynayacak. Geleceğin mobilitesi çok daha kolay, çok esnek ve çok daha kişiselleştirilmiş olacak. Geleceğin otomobili sadece talep olunca kullanılacak ve paylaşılacak.

Ayrıca otomobillerin şarj edilmesi için gerekli elektrikte yenilebilir kaynaklardan elde ediliyor olacak. Yani evinizdeki şarj ünitesinin kendi güneş enerjisi panelleri olacak.

Hatta Honda en son ziyaret ettiğim Frankfurt otomobil fuarında yeni elektrikli araçları Urban EV’yi aracı satın aldığınızda birlikte gelen evinizde kullanabileceğiniz güneş enerjili güç ünitesiyle birlikte tanıttı. Honda Urban EV aldığınızda yanında bu güç ünitesi de birlikte geliyor. Bu güç ünitesinde ürettiğiniz fazla enerjiyi de evinizde kullanabiliyorsunuz veya komşunuza satabiliyorsunuz.

EHLİYET OLMADAN ARAÇ KULLANABİLECEĞİZ!

Geleceğin otomobiline sadece ehliyet sahipleri değil herkes ulaşabilecek. Bunu toplu taşımanın kişisel taşımaya dönüşme devrimi olarak da görebilirsiniz. Otomobil artık daha kolay sahip olunabilen bir hizmet olacak. Bunun sebebi şimdi olduğu gibi fiyatının tek seferde ödenerek satın alınması yerine aynen TV+ aboneliği gibi aylık küçük ödemelerle istediğiniz süre boyunca otomobile sahip olabilmenin önemli bir maliyet avantajının olacak olması. Bunun üzerine bir de geleceğin otomobilinin ‘otonom’ olacağını da eklediğimizde ehliyete neden ihtiyacımızın olmayacağını anlayabiliyoruz. Bu da hemen hemen her kesimden insanın ‘kişisel mobilite’ çözümlerine sahip olabileceği anlamında geliyor. Şu anda sadece belli bir gelir düzeyine sahip insanların edinebildiği otomobil artık herkesin sahip olabileceği ve paylaşılan bir hizmet oluyor.

Toplu taşımanın bu anlamda nasıl evirileceğini siz tahmin edin… Metrobüse binmek mi yoksa sizi olduğunuz yerden alacak otonom bir araç mı çağırmak size daha cazip geliyor?

Otonom yaklaşık bir sene önce Mercedes-Benz Türkiye beni tüm yeni otomobillerini test edebileceğim büyük bir organizasyona çağırdı. Yeni E300 AMG Cabriolet ile yol alırken yarı otonom sürüşünü test etmeye karar verdim. Tek bir parmak hareketiyle aracın hızını maksimum bir değere kurduktan sonra yolu tamamıyla E Serisine bıraktım. 120km, 140km, 185km derken baktım ki direksiyonu kendisi çeviren, hızlanma ve yavaşlamasını yol ve diğer araçların durumuna göre kendisi ayarlayan ve gözlerimi gerçek anlamda akıllı telefonuma çevirerek geçirebileceğim tam bir 60 saniyeyi bana veren bir aracın içindeyim. Arada elimi direksiyondan çektiğimde beni sesle uyardı, bunu mevcut trafik güvenliği kanunlarından dolayı yapıyor olsa da, aslında otonom sürüşün şimdiden hayatlarımızda olduğunu anlamak hiç de zor değildi.

Bu tecrübenin üzerine direksiyonunda hiç sürücü olmadan sizi kapınızdan alacak otonom araçların çok yakın zamanda hayatlarımızda olacağı söyleyebiliriz.

Paylaşılan bir aracın otonom oluşu onun aynı zamanda paylaşılan olmasını destekliyor. Kendi başına bir yerden diğer bir yere seyahat eden bir otomobilin doğal olarak birden fazla kişiye hizmet vermesini beklersiniz. Aksi takdirde o mobil kaynağı kapasitesinin altında kullanmış olursunuz. Dolayısıyla otonom sürüş arttıkça ve sürüş tecrübesi akıllandıkça, bir o kadar da daha fazla paylaşılan mobiliteye neden olacak.

Gelişmiş ülkelerde ve Çin’de şu anda şehir merkezlerine gidip birkaç saatliğine abone olabileceğiniz bir otomobil hizmetine sahip olabilirsiniz ama yakın gelecekteki en büyük değişim şu olacak: siz bir yerlere gidip otomobil aramayacaksınız, otonom otomobil nerede olursanız olun sizin ayağınıza gelecek!

Bağlı otomobillerin ‘bağlı olması’yla kast edilen arabaların dış dünya ile networking yapmaları. Bağlı olmak aynı anda iki konsepti birden temsil ediyor: Birincisi; arabadan arabaya ve arabadan X’e iletişim. Yani, otomobilin diğer otomobiller ile iletişim halinde olması veya ulaşım altyapısıyla iletişimde olması, örneğin trafik akışıyla veya trafik ışıklarıyla.

İkincisi ise; araç içindeki yolcuların dış dünya ile sürekli network halinde olması. Yani, gelecekte daha önce otomobil yolculuklarında hiç yapmadığımız kadar çok iletişim kuracağız, çalışacağız, internette gezeceğiz ve dijital servisler tüketiyor olacağız…

OTOMOTİV FİRMALARI ARTIK OTOMOBİL İLE ALAKALI DEĞİLLER!

Peki, bu 5 trendin otomobil endüstrisi üzerindeki değişim etkisi ne olacak? Neyi nasıl değiştirmeleri gerekecek ki ayakta kalabilsinler?

Bir kere ilk kabul etmeleri şey artık yaptıkları işin otomobillerle ilgili olmadığını kabul etmeleriyle başlıyor. Artık işler tamamıyla mobiliteyle ilgili.

Şimdiye kadar sadece otomobillerin üretimi ve satışına konsantre olan otomobil üreticileri ve tedarikçileri sektörün yeniden yapılanmasını çok zor karşılayacak.

Artık işler sadece teknik üründen ibaret değil, artık işler mobilite hizmetleriyle ilgili. Peki, bu ne demek? Bu şu demek artık donanım yani araç ile yazılımı birbirine sıkıca bağlamaları, linklemeleri gerekecek.

Diğer bir değişle, geleceğin otomobili ile geleceğin mobilitesi aynı şey demek.

‘OTOMOBİL’ KELİMESİ ‘MOBİLİTE’ İLE DEĞİŞECEK!

Sadece yeni otomobil satın alacak olanlara konstantre olmak yerine, geleceğin otomotiv değer zinciri tüm mobilite kullanıcılarını dahil edip entegre etmek zorunda olacak.

Yani gelecekte sadece araçların üretim ve satışlarına odaklanmaları yeterli olmayacak. Otomotiv değer zinciri üretim fabrikasının çıkış kapısında son bulmayacak, üretilen o otomobilin geri dönüşümüne kadar olan tüm yaşam döngüsünü kapsayacak.

Otomotiv endüstrisinin müşterileri ve hedef grupları artık sadece araba satın alacak insanlar değil, tüm mobilite kullanıcıları olacaklar, yani bir yerden diğer bir yere gitmesi gereken herkes…

MARKA DENEYİMİYLE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ YAZILIM BAZLI ‘DİREKT ETKİLEŞİM’

Dolayısıyla her mobilite servisi sağlayıcının (gelecekteki otomotiv markasının) hedefi; her bir kullanıcıyla marka deneyimiyle zenginleştirilmiş yazılım bazlı ‘direkt etkileşim’ olacak. Bunu yapabilen mobilite markaları sahip oldukları müşteri ilişkilerinin yaşam döngüsü boyunca daha yüksek gelirlere sahip olacaklar. Tekrar yazıyorum: kullanıcıyla birebir etkileşen mobilite markaları hayatta kalacak! Aracı ürettim, sattım, bakım hizmeti de veriyorum işim bitti diyenler tarihe gömülecek.

Bir diğer taraftan, otomobil markalarının ürün yelpazelerine yatırım yapmak yerine yazılım çözümlerine yatırımlarını kaydırmaları gerekecek. PwC 2020’ye kadar ürün yelpazelerine yapılan yatırımların %19’a kadar düşebileceğini ön görüyor. Yine aynı araştırmaya göre, R&D bütçelerinin %25’ini yazılım uygulamalarına harcayan markalar yüksek büyümeyle ödüllendiriliyor.

Sonuç olarak ‘EOPBG’, yani Elektrikli, Otonom, Paylaşılan, Bağlı ve Güncellenen her mobilite hizmeti (artık otomobil diye bir kelime kalmayacak, yeni ismi ‘mobilite’ olacak) müşterinin mobilite ihtiyaçlarına odaklanmak zorunda. Artık otomobile teknik bir ürün olarak odaklanılmayacak. Yani donanım onunla birlikte sunduğunuz yazılım kadar iyi bir hizmet bütünü olursa var olacak. Donanım kendisiyle birlikte gelen yazılım ile konuşmuyorsa müşteriyle de konuşamayacak, müşteriyle konuşmayanlara da ne olduğunu söylemeye gerek yok.