Toplumları ve milletleri ıslah etmek kendi kendine ve kolayca olacak bir iş değildir. Milletler köklü ve gerçek bir eğitimden geçmedikçe kalkınamaz, zayıflıktan kurtulamaz ve çukurdan çıkamaz. Bunu şöyle ifade etmek de mümkündür; Milletler, esaslı bir şekilde ruhlarını değiştirmedikçe kalkınamazlar. Bu öyle bir değişme olacak ki, sönmüş ateşi yeniden yakacak, gafilleri ikaz edecek, uyuyanları uyaracak, azmi kırılanlara kuvvet verecek, kısırları doğurtacak ve ölüleri diriltecektir.

Rabbimiz, Kur'an-ı Kerim de: “Bir millet kendini değiştirmedikçe Allah da onların durumlarını değiştirmez.” buyurmaktadır.

Fakat bu değişiklik kolay bir iş değildir, omuzları çökerten ağır bir yüktür, Çünkü insan bileşik ve karmaşık bir yaratıktır. Hele nefsini veya kalbini yahut da fikrini değiştirmek büsbütün zordur.

Büyük bir nehrin sularını kontrol altına almak, yatağını değiştirmek; toprağı kazmak, kayaları havaya savurmak ve madde alemindeki herhangi bir değişiklik yapmak İnsanın ruhunu değiştirmekten, kalbini ve fikrini çekmekten daha kolaydır.

Fabrika, okul, baraj ve inşaat yapmak kolaydır, gücümüz yeter. Ancak gerçekten zor olan insan yapmaktır… Nefsine gücü yeten, şehvetine hüküm yürüten, hayattan almasını bildiği gibi vermesini de bilen, hakkını istediği gibi görevini de yapan; Hakkı tanıyan, hakka inanan, hakkı müdafaa eden; iyilik bilen ve nefsi için iyilik istediği gibi, başkaları için de isteyen, bir bozukluğu düzeltmek için sorumluluğu sırtlanan insan yapmak zordur. Hayra davet, iyiliğe çağıran kötülüğü men eden; hak yolunda canını, malını feda etmekten çekinmeyen insan yapmak zordur.

İşte, bu insanı yapmak zordur; kolay değildir.

Tek imandır o, mucizeler yaratan; imandır o, ruhlara hayırlı prensipleri kabul ettiren; o prensipler ne kadar zor olursa olsun, ne kadar vecibe gerektirirse gerektirsin ve ne kadar fedakârlık isterse istesin.

İmandır o, ruhları tam manası ile değiştiren, başka bir varlık ortaya çıkaran.

O imandır ki, ruhları yeni bir kalıba döker; hedef yollarını, yön ve davranışlarını, zevk ve ölçülerini değiştirir.

Eğer iki devirde, yani küfür ve iman devirlerinde yaşamış bir insan görsek, ikincinin birincinin tam zıddı olduğunu görürüz. Aralarında isimden başka ve yahut nesep ve şekilden başka hiçbir ilişki kalmadığını görürüz.

İşte böylece iman; psikoloji ve pedagoji uzmanlarının ortaya attığı, terbiye ile ilgili gayretlerin başarısı için şart koştukları, merhale ve yaş sınırını tanımaz. Onların tespitine göre, alışkanlıkların oluşması, iyi sıfatların kazanılması ve kötü huyların düzelmesi için belli bir yaş sınırı vardır; O da çocukluk yaşıdır. Eğer bir erkek veya kız çocuk büyür de belli bir özellik kazanırsa o, yer yerinden oynasa bir daha değişmez. Bir insan nasıl yetişirse öyle yaşlanır, nasıl yaşlanırsa öyle ölür. “Terbiye ancak gence fayda verir; yaşlıya vermez. Ağaç yaşken eğilir. Odunlaşırsa bir daha eğilmez.”

İşte burada terbiyecilerin ve ruh bilimcilerin kurallarını çürüten bir şey vardır; O da dindir, imandır. İman bir kalbe girer de derinliklerine inerse yönelimini değiştirir, kâinata ve hayata bakış açısını çevirir. İşe ve eşyaya başka hükümler verir; Allah'la ve insanlarla olan münasebetlerini yeniden ayarlar. Bu yoldan onu ne gençlik, ne orta yaşlılık ne de İhtiyarlık döndürebilir.

Hadisi şerifte anlatılan şu kıssa da imanın ne derece tesirli olduğunu açıkça göstermektedir. Hadise şu: Bir adam, Peygamber (sav)’e misafir oldu. Peygamberimiz bir koyun sağılıp sütünün getirilmesini emretti. Adam gelen sütü içti. Sonra ikinci bir koyun dahası sağılmasını buyurdu; Adam onun da sütünü içti… derken üç, dört… Nihayet yedi koyunun sütünü içti ve gece orada kaldı. Kalbine İslam'ın sevgisi düştü; Sabahleyin Müslüman oldu; Allah'a ve Resulüne iman ettiğini herkese duyurdu. Peygamberimiz bir koyun sağılıp sütünün getirilmesini buyurdu, getirdiler; adam bitiremedi. İşte o zaman Peygamberimiz şu hadis-i şerifi buyurdu: “Müminin bir karnı, kâfirin yedi karnı vardır.” Adam bir gün içinde değişiverdi, obur, doymaz ve hep midesini düşünürken kanaatkâr normal bir insan oldu çıktı. Neydi onda değişen?... Kalbi idi değişen… Akşam kafir idi, sabahleyin mümin oldu.  Şimdi söyleyin bakalım, imandan daha çabuk tesir eden bir şey var mıdır?

Yeni iman adama bir gaye, bir görev duygusu verdi. Bu da ruhunun derinliklerine nüfuz etti ve midesini kendisine unutturdu.

(Yusuf Kardavi “İman ve Hayat” eserinden derlenmiştir)

Rabbim bizleri imanı kalbe girenlerden eylesin.

Selametle…