<p>Seni duymak isterdim… Çocukluğunun geçtiği satırları harf harf anlamak, büyüklerinle yaşadığın her hatırayı kendi hatıram kabilinden hafızamın en özel yerinde yaşatmak isterdim… Olmuyor olamıyor bir türlü… Aramızda, kitaplıkta bana bakan ve susarak acımı derinleştiren harflerden başka bir şey değilsin… kelamsız bir hatırasın kitaplığımda…</p><p>Kıymetli dedemin yaşadığı ve arkasında bırakıp gittiği Osmanlıca yazılarından bahsediyorum… Onu zaman zaman tören kabilinden elime alıyor satırlarına hürmetle dokunuyor “seni derinliğinle anlamak isterdim” nedametiyle koklayıp, bağrıma basıp yerine itinayla bırakıyorum… Hayatımın işte bu sahnesi canımı diğer buluşmalardan daha çok yakıyor… Oysa buluşmalar, okumalar, yaşatmalı değil miydi muhabbeti… Kıymetli sözü, kelamı, tarih kokan dedem aramızdan ayrılalı 21 koca yıl olmuş… Hayat ne garip onunla aramızdaki tek bağ sanki bu kitaplar ve yazılar… Onu dilediğim gibi okuyamamak, anlayamamak geçmişimle bağlarımın bu denli flu oluşu yaşadıklarımıza hatırlarımıza vurulmuş balta veya bunca birikime saygısızlık değil de nedir…</p><p>OSMANLICA okumayı öğrenmeyi; birilerinin geçmişine, atalarına biçtiği değer “mezar taşı okuyuculuğu” mesabesinde olabilir ama bu değerlerine sahip çıkan her insan gibi benim için geçerli değil…</p><p>Ne gerek var her yerde tercüme eserler oradan okunsun diyen bazı dil bilimcilerini hayretin ötesinde dinliyorum… Her dil kendi içinde bir kültürü barındırır ve tercümeler asla eserin aslı değildir diyerek… Peki dil öğrenmeyi,  medeniyetin nişanesi saydığımız bu asırda, Osmanlıcanın öğrenilmesi teşviki neden birilerini bu denli rahatsız etti! … Hele ki bu lisan, önünde saygıyla hürmetle duracağımız, bizim atalarımızın dedelerimizin lisanıysa, bu “dertlenme” de neyin nesi… Kendi diline ve geçmişine sahip çıkmış olan ve asırlar önce yazılan bir eseri, yeni nesiller adeta yazar aralarındaymışçasına okuyup anlayabiliyorlar diyerek diğer medeniyetlere öykünen sizler - bizler değil miyiz?</p><p>Bilimsel araştırmalar yapmak için kapısını aşındırdığımız kütüphanelerin raflarında İngilizce eserleri sayfa sayfa anlamaya çabalayan bizler, ecdadın birçok konudaki bilgi birikimini neden yok sayıyor ve okuyup anlamak için çaba sarf edemiyoruz…</p><p>Medeniyetimizden bahsediyoruz… Medeniyet dediğimiz kavramın tek tartışmasız konusu onun anlaşılması için kullanılan lisanın bilinmesidir… Dil, iki kıtayı, iki dünyayı, iki bir araya gelemeyecek olanı bir araya getirme kabiliyeti verilmiş tek kavramdır dersek abartmış olmayız…</p><p>Ezcümle… Geçmişi tozlu raflara hapsetmiş olmanın ve gereken önemi vermemiş olmanın mahcubiyeti içinde alınan bu kararla yetkililere teşekkürü borç bilirim… Dilediğimiz eseri dilediğimiz gibi okuyacağımız ve Osmanlıca eserlerin kitap mağazalarında yerini alıp okuyucu ile buluşacağı günü hayal ediyorum; çocuklar gibi seviniyorum… Tabiri caizse o günü dört gözle bekliyorum( Rabbim ömür verirse)…</p><p>Osmanlıca dersinin eğitim dünyamızdaki hak ettiği yeri alması için atılan adımları tarih ve kültürümüz açısından son derece olumlu ve beklenen bir adım olduğunun altını çizerek güzel gelişmelerin bir an önce gerçekleşmesini canı gönülden diliyorum…muhabbetle kalın..</p><p>Nesibe Kantar</p>