Dün gece kuvvetli yağmurla birlikte ceviz büyüklüğünde dolu yağdı. Gök gürlemesi ve şimşeklerin çıkardığı ürkütücü ses ile birlikte yağmur ve dolunun yere çarpışı insanda haşyet uyandırıyor, tüm benliğini korku sarıyor.

Pencerenin kenarında bu afetin tecellisini seyrederken acaba diyorum, dolu ceviz büyüklüğünde değil de irice bir portakal büyüklüğünde yağsa halimiz nice olur, sonra bir den aklıma takılıyor; ya karpuz büyüklüğünde olsa...

Bu düşünceler beynimde uçuşurken hayal ettiğim o dehşet tablosu da gözümün önünde canlanıyor. Sonra "Aman Ya Rabbi tövbe, günahlarımızdan dolayı bizi helak etme, bize acı, affet ve bize hidayet et!" diye dua ediyorum.

Tam bu esnada şiddetli bir gök gürültüsü, çakan bir şimşeğin gözleri kör eden müthiş aydınlığı ortalığı gündüze çeviriyor. Arkasından bir gök gürültüsü daha geliyor, ama bir öncekinden çok daha şiddetli.

Yürekleri titreten bu afeti seyrederken 6 şubat sabahı tarifi mümkün olmayan bir sarsıntı ve yürekler korku salan bir gürültüyle uykudan uyandığımı o şiddetli deprem geliyor aklıma...

Şimdi diyorum, bu şimşekler, bu yağmurlar, tepeleri delen bu dolular ve insanı pire kadar küçülten şu gök gürültüleriyle birlikte o günkü gibi bir deprem olsa halimiz nice olur?...

Kullarına karşı pek merhametli olan Rabbimiz gene bize rahmet nazarıyla muamele etti, şükürler olsun kendinden gelene... Ancak hepimizin bu afetlerden kendi payımıza dersler çıkarmamız gerekiyor; olup geçti demek büyük bir aymazlıktır...

Olup geçmedi, sadece bize mühlet verildi...