15 Temmuz darbe girişiminin 9. yıl dönümündeyiz. Neredeyse 70 yıl süren sinsi bir plan o gecede çöktü.
Başta her şerrin elebaşı olan ABD olmak üzere, neredeyse tüm batılı ülkelerin içerdeki hainlerle işbirliği yaparak ülkemizin kılcal damarlarına kadar sızdığı büyük bir tehlikenin bertaraf edildiği gece… Düşman ümmetin son kalesi olan Anadolu’ya çöküp tüm ümmet coğrafyasını işgal etmek istedi. İç ve dış düşmanlar bizi çöktürmek isterken, Allah'ın (cc) Nusret’i, idarecilerimizin basireti ve halklarımızın gayretiyle kendileri çökekaldılar. Yarım asırlık emekleri heba oldu. Artık eskisi gibi yüzümüze gülüp arkamızdan kuyu kazmaya devam edemeyecekler.
Ancak hep beraber, “Su uyur düşman uyumaz” atasözünü 15 Temmuz’da da Suriye, Karabağ, Libya ve Afganistan’da da, ülkenin iktidarını devirmek için içeriden ve dışarıdan plan yapan şer cephenin birlikteliğinde de, soğan-sarımsak operasyonlarında da(!) halen devam eden döviz endeksli ekonomik savaşta da hep gördük ve görmeye devam edeceğiz. Tarih boyunca da defalarca görmüştük. Dolayısıyla meydan nöbetleri bitse de, seçimler gelip geçse de vatan nöbeti bitmez. Dolayısıyla hep tetikte olacağız, uyanık olacağız. Zira düşmanın içimizdeki kripto uzantıları, uyuyan hücreleri hala devam ediyor.
Düşmanın sinsiliğini, kalleşliğini, kahpeliğini de her alanda; hatta patates soğanda bile bu kadar net gördükten sonra, çok daha dikkatli olacağız. Ne zaman ve zeminde; vatan, din iman, namus için gerektiğinde; canımız, malımız ve her şeyimizle bedel ödemeye hazır bekleyeceğiz.
Vatan topraklarını fethedip korumak önemlidir. Vatan olmadan millet, millet olmadan da ümmet olmaz. Ancak yüreklerin fethi çok daha önemli… Bundan böyle, gereğinde meydanları dolduran her renkten insanların yüreklerini; iman, Kur'an, kardeşlik, birlik, beraberlik ve ümmet ruhuyla doldurmak için hep beraber çaba sarf etmek zorundayız. Bu mücadele basit bir siyasi parti mücadelesi değil, vatan, millet hatta ümmet mücadelesidir. Hatta insanlık mücadelesidir. Çünkü insanlığın kurtuluşu, İslam medeniyetiyle mümkündür.
Kasıtlı veya bilmeden kendilerine gafletle yapılan saldırılara inat, cemaatler asli görevlerine dönmeli ve yürekleri fetih harekâtlarına devam etmelidirler. Cemaatlerin asıl işi, yürekleri fethetmektir. Ramazan kumanyaları, yoksullara yardım, iftar davetleri vb. çalışmaları tüm belediyeler, işi sadece STK olan kuruluşlar yapıyorlar. Dolayısıyla cemaatler; asli görevlerine yeniden, yeni bir şevk ve heyecanla geri dönmelidirler.
Cemaatlerin STK’laşması ciddi bir kayıptır. Bırakalım STK olan yapılar görevlerini yapsınlar. Ama cemaatlerin görevi daha önemlidir. Ders halkaları önemlidir... Sohbetler, seminerler, paneller, konferanslar önemlidir... Bu halkalara katılanlara Kur'an ve Sünnetin yeteri kadar öğretilmesi önemlidir. Birlik, beraberlik, kardeşlik önemlidir. Cemaatlerin görevi; “nebevi metod” ile “Müslüman fert” “Müslüman aile” ve “Müslüman toplum” inşa etmek suretiyle ümmeti ayağa kaldırmaktır.
Bir o kadar önemli olan başka bir şey, bireylerin ruhi olgunluk açısından da kemali üzerinde durulmasıdır. Konuşmak, anlatmak, tartışmak için bolca okuyup araştıran ancak kendisi amel etmeyenler, mum misali çevresine cılız bir ışık huzmesi salsalar da kendileri zamanla eriyip yok olmaya mahkûmdurlar. Yani cemaatler, bireylerin kafalarını bilgiyle besledikleri kadar, kalplerini de; iman, ihsan, salih amel ve takvayla beslemelidirler.
Kadın, erkek, çocuk, genç her seviye her sınıftan ders halkalarıyla insanlarımızın eğitimleri için seferber olmalıyız. Öyle ki, hem kendilerine yetecek, hem de başkalarına öğretebilecek kadar, akait, fıkıh, hadis, tefsir, ahlak, adap, fıkhudda’va, siyer, İslam tarihi, genel tarih vb. konularının öğretilmesi gerekir. Tüm bunlarda yeterli bir altyapı oluştuğu zaman, insanlarımızdaki, din, iman, vatan ve bayrak sevgisi, Kur'an aşkı, kardeşlik, birlik beraberlik ruhu ve ümmet şuuru yerleşecektir. O zaman ne darbe ne de daha başka fitnelerle onları bölüp parçalama girişimleri boşa çıkacaktır.
Kaldı ki belediyelerin hemen hepsi STK görevlerini çok daha geniş imkânlarla, daha donanımlı olarak yapmaktadırlar. Yerel, ulusal hatta uluslararası çapta yürek kabartan nice çalışmalar yapılıyor. TİKA, KIZILAY, DİYANET, İHH, 7 BAŞAK vb. nice resmi ve özel kuruluşlar, devasa işler başarıyorlar. Hatta fiziki ve maddi plandaki başarılarımız, manevi olanların kat kat önünde. Hâlbuki manevi sahadaki başarılarımız da maddi olanlara paralel olarak devam etmeliydi. Hatta manevi başarılar maddi olanların önünde ve üstünde olmalıydı. Ama heyhat…
İşte bu vb. sebeplerden dolayı, birinci öncelik, cemaatlerin asli görevlerine rücu etmeleridir. 15 Temmuz nasıl ki birçok konuda gereği kadar olmasa da kısmen yeni bir milat oldu. Cemaatler içinde yeni bir milat olmalı. Cemaatler beraberliklerini daha sahici ve ciddi bir duruma taşımalıdırlar. İttihat mümkün olmasa da ilk etapta ittifak üzerinde yoğunlaşmalıdırlar. Hepsini bağlayacak bir üst kurul oluşturarak, yardımlaşma ve dayanışmayı çok daha yoğun ve güçlü hale getirebilirler. Daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaparak çok daha büyük işler başarabilirler.
Cemaatlerin bu görevin hakkını verebilmeleri için kendi aralarında yardımlaşma ve dayanışma kanallarını genişletmeleri elzemdir. Bu konuda şehit imam Hasan el Benna’nın şu sözü şiarımız olmalı: “Nettefiku fimattefekna aleyh ve ne’zuru ba’duna badan fimahtelefna fiih.” Yani “ittifak ettiğimiz konularda yardımlaşırız. İhtilaf ettiğimiz konularda ise birbirimizi mazur görürüz.” Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Allâh'ın (cc) yardımı cemaat olanlarla beraberdir. Hasbunellahu ve nimel vekiiil. Allahu Ekber velillahil hamd. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...