Derdimiz öğretmen kalmak mı öğretmen olmak mı? Öğretmen; öğretmede kendi gücünün farkında olup öğrenci, okul ve çevreyle bütünleşerek, bir şeyler üretip aktarabildiği ölçüde  öğretmen olur. “Eğitimin en asli öğesi, öğretmendir. Çünkü öğretmen eğitimin başlatıcısı, geliştiricisi ve uygulayıcısıdır”.(İrfan Erdoğan) Bu yüzden okulların işleyişinde öğretmenlere, önemli rol ve görevler düşmektedir. Öğretmen öğretmenliğe başlayacağı zaman, niçin öğretmen oldum, nasıl öğretmen kalabilirim ve nasıl öğretmen olabilirimin muhasebesini yaparak başlamalı. Öğretmen eğitimin en temel öğesi olduğuna göre, öğretmen kalmak öğretmeni öğretmen yapar, ama gerçek bir eğitimci yapmaz. Öğretmen kalmak sadece belli saatlerde okula gelmek, plan ve program dahilinde  dersini anlatıp  gitmektir. Öğretmen olmak  ise belirlenmiş kuralların ötesine geçerek, kendisini adayarak, öğrencisi, sınıfı, okulu ve çevresiyle bütünleşerek olur. Öğretmen olarak kalmada, öğretmenin eğitimdeki rolünün gözardı edilişinin de  etken olduğunu düşünebiliriz. Öğretmen, eğitim için bir özne , öğrenci ise nesnedir. Yani öğretmen değiştiren, öğrenci ise değişendir. Öğretmen eğitim süreci içerisinde ne kadar doğal kalabilirse o kadar güçlü ve etkilidir.. Bazen öğretmen olarak farklı davranabilmeliyiz. Sürekli birilerini suçlamak yerine, karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak, yapılanlar bir öğrenci için bile olsa binlerce adım atmak gerek. Hakikati arayan öğretmen , tanımlanamayan bir ustalığa erişir. Öğretmen olarak yine de, bütün bu olumsuzlukları düşünmeden öğretmen olmak. Öğretmenlerimize geleceğimizi şekillendiren birer sanatkar gibi bakılması, toplumsal kariyerdeki yerinin yüksekliğini, görevinin diğer meslek grupları içerisinde en ağır olanı olduğunu,toplumsal dönüşümde diğer meslek gruplarına göre daha fazla çaba ve özveri gerektirdiğini düşünüyorum.

        Öğretmen kalmak isteyen sadece öğretmen-öğrenci ilişkisi kurar ama öğretmen olmak isteyen ise öğrencisiyle insan-insana ilişki kurar.(Doğan Cüceloğlu) Öğretmenle  öğrenci arasında duygusal zeka kurulmalı. Öğrencilere eğitim süreci boyunca, tek suçlu öğrencilermiş  gözü ile bakılmamalı. Öğretmen sınıfında masanın arkasında durma alışkanlığından vazgeçmelidir. Yüz ifadesindeki mimik hareketleri ile sesini farklı tonlarda kullanarak, sınıfa yeni bir dikkat ve dinamizm katmalıdır. Öğrencilere isimleri ile hitap etmek öğrenciye değer vermek olduğunu bilmelidir. Öğretmen  çocuğun aile ortamının, evdeki dinamiklerinin ve mahalle aidiyetinin bir parçası olmalı. Öğretmen olmak eğitime ruh vermekle ve o ruhu ayakta tutmakla olur. Bugün maalesef öğretmenler eğitim için katkı sağlayacak bir çevre olma özelliklerini büyük ölçüde kaybetmiş durumdalar. Tabi ki burada toplumun da şöyle bir problemi var. Toplumda eğitime ve öğretmene sadece gemisini kurtaran kaptan gözü ile yani  kısa vadeli bakılıyor. Oysa eğitim uzun vadeli ve uzun soluklu bir bakış açısını gerektirmektedir. “Anlaşılmadan ezberlenen şeyler, kabuklarıyla yutulan ve sonuçta hazmedilmeyen çekirdeklere benzer. Bilginin gerçekten manevi bir gıda olması için  hazmedilmesi, yani anlaşılıp zihnin malı haline getirilmesi gerekir”.(Mustafa Satı Bey) “İnsanlara sürekli aynı eğitimin verilmesi insanlarda aynı faziletleri getirmez”(Aristoteles) Öğretmen olmak için kişi önce kendisini değerli görecek, sonrasında ise yüklendiği bu görevi, toplum ve ülkesi için kutsal bir dava  görecek. Öğretmen güzelliğin farkına vardığında ve güzelliğin değişebilirliğine inandığında   öğretmenliğini de ona göre yapılandırır. Bugün öğretmenlik öğretme merkezinden çıkarak sürekli sertifikalı programlardan sertifika alma koşuşturmacasına dönüşmüş durumda.  Öğretmenliğin mevzuat ve yönetmeliklerle aşırı sınırlandırılması, öğretmeni kısıtlamakta ve kendinden bir şeyler katmasını engellemektedir. Öğretmenin öğrenciler üzerindeki nasihat ve  tavsiyelerini sınırlandırmaktadır. Öğretmenler özellikle ilkokul çocukları için önemli tanıklardır. Mesala bir araştırma yapsak orta yaşlılarda unutmadığınız hayatınıza yön veren öğretmeniniz kim diye sorsanız, çoğunluğu ilkokul öğretmenini söyler. İyi bir öğretmenin mesleki yaşamı boyunca, öğrencilerin yaşamında güçlü bir tanık olarak yer almasının arkasında duran neden , öğretmenin ilk günden itibaren sözüyle, bakışıyla ,yürüyüşüyle, duruşuyla,  hal ve hareketleriyle sürekli tanıklık etmesindendir. Öğretmen de öğrenmeye muhtaçtır. Hem diğer öğretmenlerden bir şeyler öğrenmeli, hem de bugün sınıfında dersini bitirdikten sonra ben ne öğrendim diye kendisine sormalıdır. “Bir öğretmen kendisini, sahip olduğu bilgileri öğrencisine aktarmayı işi olarak görürse,  dersine hazırlanmayı pek aklına getirmez. Öğretmenliği her yönüyle bir öğrenme ve keşfetme yolculuğu olarak görürse ister meslekte yeni olsun, isterse eski olsun sunacağı derse mutlaka hazırlanır”.(İ.Erdoğan) Diyoruz ki öğretmen olabilmenin ancak sevgi ile mümkün olacağını, bu da toplumda güvenilir insan ve mesleki açıdan en yüksek mertebenin öğretmenlik olduğunun farkına varmayla olur..