İsrail; varolduğundan beri rahatsızlık vermeye, islam aleminin kalbinde çıkmış bir ur gibi cerehat saçmaya devam etmektedir. Kan, işgal, gasp ve gözyaşı üzerine kurdukları müstemleke devletlerini yine kan ve gözyaşı ile idame ettirmeye çalışıyorlar.

Müslümanların hatta tüm dünyanın gözünün içine baka baka haksız savaşıp, haksız kazançlar elde etmeyi başarmaktalar. Zor durumda kaldığı ve masaya oturmak zorunda kaldığı zamanlarda bile masadan hep karlı çıkmayı becermekteler. Dünyanın her köşesinde ve her alanda kendisine kul köle kıldığı kimseler marifetiyle kendisini meşru ve haklı göstermeyi de çoğu zaman başarabilmekteler.

Elindeki para ve kulis gücü ile bütün devletleri satın almaya güç yetirebilmekteler... Biz bırakalım onların bu fitne ağını nasıl kurup sürdürüyor olmalarını da, kendimize bakalım! Aymazlığımıza, balık hafızamıza, satın alınabilir şuurumuza, şehvete yenik düşen azmimize, oyunlara geliveren bilinçsizliğimize... El hasıl dostlar, biz savaşı önce içimizde kaybettik.

Önce yüreğimizdeki Kudüs'ü peşkeş çektik. Yani sarı ineği verirsek kurtuluruz sandık. Oysa biz sarı ineği hiç vermemeliydik. Ne zamanki sarı ineği verip, ebabil beklemeye başladık, işte o gün kaybettik. Emin olun şuan ebabiller gelse küçücük İsraile değil, ümmetin başına yağdırır siccinlerini. Hikayeyi tekrar hatırlayalım: Çayırlıkta inekler, öküzler huzur içinde otlanırlardı. Arada birbirlerine boynuz dürterlerdi ama ciddi bir dertleri yoktu.

Bir aslan “Bana sarı ineği verin, yoksa hepinizi yerim” diye çıkageldi. Aslında aslan, açlıktan kaburgaları sayılan, çelimsizin tekiydi. İnekler ise besili, güçlü-kuvvetli ve kalabalıklardı. Ama karşı koymak yerine korku ve menfaat duygusuyla hareket ettiler. İnekler meclisi toplandı. Siz burasını bilmezsiniz; diye söze başladı o yakınlarda yaşayan biri. Siyaseti iyi bilen öküz dedi ki “bırakalım ne istiyorsa o olsun” Sürünün kurmayı öküz, aslanla iyi geçinmenin emeklilikte işine yarayacağını düşündü, “onun da canı var” deyip çıktı. Sürünün profesörü niteliğindeki öküz “bize dokunmasın da” deyiverdi.

Medya patronu olanı “Bir tanesini sürü için vermekle bir şey olmaz” görüşündeydi. Sürüde adalet dağıtmakla görevli öküz ise “bir şey olmamış gibi yapar, kitlelere uygun bir açıklama yaparız” demekle yetindi. Diğer aydın öküzlerden “yetmez ama evet” diyen de vardı, “bana dokunmayan bin yıl yaşasın” diyen de. Sonuçta sarı ineği verdiler… Ve aslan sarı ineği yedikten sonra, her gün yeni bir inek istedi. Yedikçe semirdi, semirdikçe güç yetmez hale geldi. Ve haliyle tüm inekleri yiyinceye kadar asla durmadı. Son öküz o ünlü lafı söyledi: “Sarı ineği vermeyecektik”

Selam ve dua ile.