Kur'an’ın birçok ayeti kerimede Rabbimiz, yeryüzünü içindeki her şeyle bize musahhar kıldığını ifade eder. Yeryüzünü bizim için döşek, yani en rahat bir şekilde yaşamamız için gerekli her şart, imkân ve ihtiyacımızı da var yarattığını söyler. Ya da yeryüzünü bizim için beşik, yani hayatımız için en dengeli bir şekilde kıldığını ifade eder.

Şu halde bizi yoktan var eden, bize rızık veren, sahip olduğumuz her şeyi veren o. Yediğimiz ekmek ve gıdalar onun. İçtiğimiz su vs. içecekler onun. Soluduğum nefes onun. Zerreden küreye her şeyi bizim emrimize musahhar kılan yine odur. Rabbimiz, bunca inam ve ihsanı karşılığında elbette bize bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bizden ona kul olmamızı, onun emir ve yasaklarına uymamızı istemektedir.

Peki, biz ne yapıyoruz. Allah (cc) a kul olmanın neresindeyiz. İtaat ve teslimiyette mi, yoksa fısk fücur, günah ve isyanlarda mıyız? Şu dünyaya kuş bakışı bir bakalım ve elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Şu kainat bizim olsa ve şu insanlar da bizim kullarımız olsa, bize bu kadar isyan edip sınırsız ahlaksızlık ve günahlara bulaşmalarını cezasız bırakır mıyız?

Biz, 100 metrekare evimiz veya dükkânımızın bir kirasını vermeyen kiracımızı uyarırız. İkici kirayı vermese tartışırız. Üçüncüsünü de vermese, onu kapı dışarı ederiz. Peki, yeryüzünü bizim için döşek misali hayatımıza en uygun yaratan Allah (cc) emir ve yasaklarına böylesine pervasızca isyan etmemiz ikaz ve uyarı gerektirmez mi?

Bir işveren, dürüst, çalışkan, dakik olan işçisini, tembel, uyuşuk ve vefasız olan işçiyle aynı tutar mı? Bir öğretmen, çalışkan, ahlaklı, düzenli olan talebeyle, tembel, haylaz ve darmadağın talebeyle aynı tutar mı? Tabi ki Allah (cc) da itaatkâr, mütteki, salih kullarını; fasık, facir, zalim ve mülhid olanlarla aynı tutmaz. Adili mutlak olan Allah (cc) elbette iyilere mükâfat, kötülere ceza verecektir. Affına mazhar olup olmamak, istisna-i bir durumdur. Şu halde deprem, sunami, küresel ısınma, ebola, sars, koronavirüs vb. tüm felaketlere, bir de bu açıdan bakmalı değil miyiz?

Hayatta yaşadığımız her olaydan ama özellikle felaket ve musibetlerden alacağımız çok dersler var. Kur’an’ı Kerim’i baştan sona incelediğimiz zaman tarih boyu helak edilen nice kavimlerden bahseder. Resulullah (sav) da hadisi şeriflerinde helak olan birçok topluluktan haber verir. Kur’an ve sünnet in bu denli ağırlıklı olarak, geçmişte helak olan kavimleri biz insanlara mükerreren hatırlatmasında elbette çok ders ve ibretler var. Bu kıssalar masal veya ninni değil…

Kısaca Allah (cc) özelde ümmeti Muhammed ve genelde tüm insanlığa şu dersi veriyor. “ey kullarım, aklınızı başınıza alın. Sizi yoktan var eden Rabbinizin emir ve yasaklarına kulak verin. Akis halde, sizden önce azıp sapan, emirlerimi çiğneyen nice toplulukları helak ettiğim gibi, sizi de cezalandırırım…

“(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavn’a ne yaptığını görmedin mi? Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi. Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.” (Fecr 89/6-13)

Bu kavimlerin helak edilişlerinin detaylarında farklılıklar olsa da temel neden bu kavimlerin hadlerini aşmaları, Allah (cc) a asi olmaları, şirk koşmaları ve Kur'an’ın orijinal ifadesiyle zalim olmalarıdır. Zulmün oranı, uygulanış biçimi, faili, mefulü farklı olsa da sonuçta zulüm, zulümdür.

Biz kendimizi biliyoruz bileli yeryüzünde zulüm var. Özellikle son yıllarda bunun dozajının ne kadar yükseldiğini biliyorsunuz. Bu zulüm de genelde mazlum Müslümanlara yapılmaktadır. Kaldı ki tarih boyu da bunun devam ettiğini artık tüm insanlık biliyor. Halen şu anda bu zulümler devam ediyor ve aşağı yukarı tüm batı bu zulme ortak. 

Kaldı ki hepimiz bu felaketlerden gereken dersleri almalı ve hayatımıza çeki düzen vermeliyiz. Aksi halde Allah (cc) ın yanında kriz, deprem, kuraklık, kasırga, hortum, sel, küresel ısıtma, AİDS, verem, ebola, kuş gribi, domuz gribi, deli dana vs. terbiye metotları çoktur. Birinden yırtarsanız bile binlercesi sıradadır. Çare, zalimlerin akıllarını başlarına almalarıdır. Aksi halde Allah (cc) gazabı geldiği zaman; zalimler, onlara yardım ve yataklık eden işbirlikçileri, hatta zulümlerine seyirci kalanları da yakalayıverir. Derler ya “kurunun yanında yaşta yanar.” “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” (Enfal 8/25) Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...