Bugün iğneyi; çok konuşan, çok yazan, çok tartışan, çok itiraz eden, çok eleştiren ve hatta bunlarla tanınan, bunlardan başka işi yokmuş gibi bilinen biz kalem ve söz ehline batırmaya niyetlendim.


İnsanlık tarihi boyunca vahiy ve fıtratın doğru zeminde anlaşılması ve uygulanması için nasihat ve tavsiyelerin her zaman özel bir yeri olmuştur. Zaten peygamberlerin vazifesi olarak bilinen tebliğ ve davetin, söz ve konuşma olmadan muhataplarına ulaşması mümkün değildir.


Vahyin nihayetinde, Allah(cc)’in kelamının insanların dilinde yazılıp okunması ve anlatılması bütün Müslümanların temelde bildiği ve uygulamakla yükümlü olduğu bir vazifedir. Kur’an tefsiri başta olmak üzere bütün ilimlerin özeti de budur; vahyin anlaşılması ve anlatılması neticesinde insan hayatının, hem dünya hem ahiret için güzelleştirilmesi.


Peygamberlerin mübarek davetlerini yerine getirmeleri ve bu daveti, ümmetlerinin bilenlerine miras bırakmaları sonrasında, kaçınılmaz olarak söz çoğalmış, ilim büyümüş ve ihtiyaçlarla gelişen dünyanın ve insanın vardığı noktalarda, hakikate ve yaşanmasına olan ihtiyacı kadar gelişmiştir.


Ancak, peygamber ve ilk davete muhatap olan neslin sonrasında, ihtilaflar ve çekişmeler neticesinde, esasında bir hayat sistemi ve yaşam tarzı olan din; kavgada sopa, savaşta silah, münazarada delil, nefislerde gurur sebebi olurken, pratikte hem fert hem de toplum hayatından azar azar çekilmiştir.


İşte bu gelinen nokta, ümmet olarak bizim özelimizde ifade edersek; Rasulullah(sas)’in sahabesi ile bizim aramızdaki en net ve büyük farktır. Dini yaşamak ile kullanmak arasında hiçbir hayırlı neticenin aşamayacağı büyüklükte bir hendek vardır. Hayırları birbirinden ve ümmetin genelinden ayıran bu derin ve büyük hendek, ancak söylenenlerle amel edilmesi ve dinin kavga ya da tartışma aracı değil, hele menfaat veya kazanç sebebi hiç olmadığı bir noktada ancak konuşulmaya başlanabilir.


Biz söylemekle meşgul ve meşhur olanlar ile yaşamakla meşgul ve meşhur olanlar arasında işte böyle büyük bir mesafe bulunuyor.
Oysa, bilmek ve üzerinde konuşmak gibi iman etmekle ilgisi olmayan adımları atabilen birçok gayri Müslim (müsteşrik) vardır. Bunlar, İslam’ı ve Müslümanları gayet iyi bilir ve hatta sorunlarına tartışacak ve çözüm sunacak kadar onlarla beraberdirler.


Kur’an ve Sünnet başta olmak üzere, bilinmesi farz olan ilimleri bilen, hatta sıradan Müslümanların bilmediği birçok karmaşık meseleye hakim bir müsteşrikle, samimi bir Müslüman arasında, meselelere bakışta ve pratikte oldukça net ve büyük farklar olması gerekiyor.
İlimden maksat amel, amelden maksat ihsan ve ondan da maksat nihayetinde Allah(cc)’in rızasını kazanmak olmalıdır. Aksi halde mistik araştırmacılarla, modern müsteşrikler arası bir yerde durup kendimizi Müslüman zannetmeye devam ederiz.


Tartışmalarda haklı çıkmak veya insanlara bilgisi ile üstün gelmek, önemli biri gibi görünmeye benzer, zehirli ve helak edici yaklaşımlardan ve anlayışlardan uzak durmamız, şahsi menfaatimizedir.


Söylediklerimizin ve yazdıklarımızın, hesabını mutlaka vereceğiz hatta bazılarının hesabı daha can vermeden görülecektir. Ölüm gibi kaçınılmaz bir sonun bizi beklediği dünyada, hesabı hesaba katmadan yaşamak için ya ahirete iman etmemek ya da oldukça ahmak olmak gerekiyor.


Yazan ve konuşan hatta tebliğ yapmaya gayret eden birçok Müslümanın, maksadının artık bu işler haline gelmiş olması, bilginin idrak ve yaşamak için değil, süsleyerek muhataplarına pazarlamak için elde edilen bir meta haline dönüşmesine sebep oluyor ki; buna da bir nevi kıyamet senaryosu dense yeridir.


Hulasa; çok konuşuyor ve itiraz ediyoruz, çok yazıyor ve tartışıyoruz ancak yaşamayı ihmal etmemiz gibi büyük bir sorunumuz var ve hepimizin oldukça mantıklı gerekçeleri bulunuyor.


Artık bir yerde durup kendimize bakmanın ve bildiklerimizi pratiğe aktarmak gibi vazgeçilemez bir adımı atmamızın zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.


Öyle ya; ömür denen sermayenin hesabını bilen yok! Kasanın ne zaman boşalacağını bilen yok! Geriye müflis bir tüccar olarak kalmamak için, hesaplı harcamak ve hesabını iyi yapmak gerekiyor; bu hayatın sonrasında da bir hayat var!


Bu sebeple, çok ve güzel söz söylemenin ya da yazmanın değil; az da olsa düzenli ve sürekli olan salih amel işlemenin hayırlı olduğunu söylemek ve hatırında tutmak gerekiyor.