İlk insan, aynı zamanda bir peygamberdir.

Evvela kendisini, sonra kendisinden olanları idare edip yönetsin diye.

Sonra insan ne zaman hak yoldan sapsa; Allah, hemen onlara öğretmen ve liderler gönderir yollarını tekrar düzeltmek için.

Kuşku yok ki; insanı doğru yolda tutmak ve hak yolunda sebat kılmak çok zor, bir o kadar da kutlu bir vazifedir.

Nuh (as) dört ayrı neslin içinde ancak bir gemi insanı helaktan kurtarabilmiş,

Yunus (as) tek bir kişinin bile iman etmediği çetin bir davet çilesi çekmiş,

Musa (as) kendisine tanrı denilen firavunun karşısına dikilerek kızıldenizin soğuk sularında cesedini bırakmış, ancak inananların kaprisine bir ömür boyu katlanmaya devam etmiştir.

İbrahim (as) putlar kırmış, mancınık ve ateşlere meydan okuyarak putun sahibi nemrudu mağlup etmiştir.

Abdullah' ın yetimi Muhammed (as) kovulduğu memleketine muhteşem bir kalabalık ile geri dönerek, onlara baş olmuştur.

Süleyman Şah oğlu Ertuğrul, iç ve dış düşmanları bertaraf ede ede Osmanlı çınarını sulamış,

Genç Mehmet, Konstantiniyye' yi alıp çağ açıp çağ kapatarak fatih olmayı başarmış,

Ulu Hakan Abdulhamid kuruyan çınarı yeşertip ömrünü uzatmış, siyaset ve öngörüsüyle hasta devleti tekrar ayağa kaldırmış, en haşmetli zamanlarda bile atılamayan kalkınma hamlelerini bir bir gerçekleştirmiştir.

Bölük pörçük edilen Anadolu toprakları her on yılda bir postallarla çiğnenmiş, Erbakan Hoca ise özgüveni zedelenen milletimize sorumluluğunu ve misyonunu tekrar hatırlatmıştır.

Allah; eğik başını kaldıran bu necip millete Recep Tayyip Erdoğan gibi bir yiğit göndermiş, ülkemiz tekrardan mazlumların umudu haline gelmiştir.

Reis, atalarından öğrendiği ince siyaset sayesinde nice badireleri bir bir atlatmış, yarı bağımlı devletimizi özgürlük atına bindirmeyi başarmıştır.

Anaların ataların duası, milletimizin desteğiyle büyük işler başarmış, sırtındaki koca yükü taşıyabilmek için ömründen ömür, sağlığından sağlık vermiştir.

Gönül gözleri açık olanlar, bunların kulların gücüyle değil bir fail-i mutlak tarafından yapıldığını görüp tüm kalbiyle iman eder.

Değil mi ki dava bedel ister,

değil mi ki hizmete talip olmak kurban olmayı gerektirir,

değil mi ki halka mal-olmak yardan serden geçmeyi zorunlu kılar...

o halde bu davaya yiğitler talip olur, kurban olur.

Uykuyu değil çalışmayı sevenler, Dicle' nin kenarındaki kuzunun derdinde olanlar talip olur.

...

Bazen insan;

Hayat kendisini bir mengene gibi sıktığında huzurla sığınacağı bir liman arar ya,

Bu kurumlar nasıl işliyor diye işin içinden çıkamayıp analizi güçlü birini arar ya!

Savaşların, sosyal çalkantıların asıl sebebini merak edip işin künhüne vakıf bir bakış-açısı arar ya,

Neyin neye denk geldiğini anlayamayıp derin gözlem sahibi biriyle konuşmak ister ya,

Umutsuzluğa kapılıp işin içinden çıkamadığında umutlu bir terapi ister ya,

Tenakuza düştüğü meseleleri mantık örgüsü güçlü biri ile çözmek ister ya!

İşte Yaşar Atılgan tam da öyle biri.

Bilgelik, çalışkanlık, etkileyicilik, alicenaplık, mütevazilik, diğerğamlık, mantıklılık, samimiyet onun belli başlı özellikleridir.

Bizde, insanı övmek hoş karşılansa daha yazılacak bir çok şey var elbette. Ancak bu yazdıklarıma bile kızacağından eminim.

Son olarak şu anekdotu da aktarmama izin verin:

Bir gün Yaşar Atılgan ile insanlığı kurtarma derdiyle en stratejik mevzuları konuşurken konu insan-makam ilişkisine geldi.

Yaşar Atılgan, "makamlara öyle adamlar geliyor ki bir süre sonra güç zehirlenmesi yaşayıp adamlıklarını kaybediyorlar. Kimileri ise kendilerini kaybetmiyor lakin o kadar liyakatsızlar ki kurumu bozuluyorlar. Biz öyle bir toplum olmalıyız ki; adamın bozulmasına izin vermediğimiz gibi, kurumları liyakat ehline vererek kurumların da bozulmasına engel olmalıyız. Ne zaman o seyiyeye gelirsek o vakit bu devlete hiç bir zeval gelmez".

İşte Yaşar Atılgan, makam ve şöhretin bozamayacağı adam gibi bir adamdır,

Ve Yaşar Atılgan, kurumları ihya edebilecek liyakat sahibi donanımlı bir adamdır.

Yolun açık olsun güzel insan, Allah sen ve milletimiz hakkında hayırlı olanı versin.

 

Selam ve dua ile.