<p>Onu bir gece vakti tanıdım.</p><p>Çoğunun uyuduğu, kuşların yuvasına döndüğü, gündüzün öldüğü bir vakitte tanıdım onu.</p><p>Bir barakanın yanında tutuşturduğu tenekenin alevinde ısındık beraber.</p><p>Konuşmasıyla, yaşamasıyla, duruşuyla, her şeyiyle garipti!</p><p>Hiçbir zaman kocaman kocaman lafları işitmedim onun dudaklarından.</p><p>Ne dünyayı kurtarmak gibi bir derdi, ne de bir yerlere ulaşma telaşı vardı!</p><p>Bu hız çağının içinde, otobanda vızır vızır geçen arabalara inat, at arabası gibiydi.</p><p>Yavaştı, çok yavaştı.</p><p>Ünlü yönetmen Tarkovsky’nin filmleri gibiydi.</p><p>Onun yanında zaman, sevgilinin avucunda donakalmış bir gül gibiydi.</p><p>Ne makam, ne o, ne bu, hiçbir şey umurunda değildi!</p><p>Gündüz vakitlerinde geçtiğimde onun mekânının olduğu yerde bulamazdım onu!</p><p>Gündüzleri ne yapardı, nereye giderdi bilmiyordum.</p><p>“ Evlat, şu kısacık hayatta çok iddialı olma, sadece güzel bir adam olmaya çalış, yeter.” demişti bir defasında.</p><p>Yine bir defasında, “Yarın kimse sana dünyanın ahvâlinden sormayacak, kendinden hesaba çekileceksin.” demişti.</p><p>Ve yine bir defasında, esrar içen çocuklara şahit olmuştuk beraber. Hatta yanımıza gelmişlerdi. Hatta bize bile uzatmışlardı.</p><p> Uzanan o eli kökünden kırmak istemiştim de, sanki anlamış gibi gözlerimin içine bakıp: “Kaç gece bu gençlerin dertlerini dinledin de, kaç gece kalkıp teheccüd namazında bunlar için dua ettin de, kaç gece bunların kaç hecesine, gecesine merhem sürdün de kızıyorsun evlat!” demişti.</p><p>Onun büyük iddiaları yoktu, kocaman slogan kokan cümleleri yoktu, belki âlimliği, bilginliği yoktu!</p><p>Ama hayatımdaki en büyük iddiayı öğretmişti bana: “ Yaşamak en uzun, en anlamlı cümledir!”</p><p>Çok insan geçiyordu ömrümüzün yamaçlarından.</p><p>Akıp gidiyordu hepsi oluk oluk. “Allah!” diyordu birileri, ama ağzından salya akıyordu.</p><p>“Allah!” diyordu çoğu ama Allah, girmemişti dudağından içeri.</p><p>Kalbinin kıvrımlarına yuva yapmıştı şeytan.</p><p>Sadece dudağında sarkan bir süslü cümleydi söyledikleri.</p><p>Sadece zokaya takılan yemdi aslında.</p><p>Allah diyen dudaklardan, az sonra kan dökülüyordu…</p><p>Allah diyen dudaklar, zehir saçıyordu çocukların şekerlerine.</p><p>Bir garip adam…</p><p>Beni kimse senin kadar vurmadı!</p><p>Kimse senin kadar etkilemedi beni!</p><p>Sen hiçbir zaman Allah demedin ama hep Allah’ı anlattın.</p><p>Sen o kadar seviyordun ki o ismi, bilmiyorum ağzına almaya çekiniyordun belki.</p><p>Sessizce serdiğin o seccadenin, ötesi berisi yırtılmış o seccadenin her yerinden samimiyet dökülüyordu, biliyordum.</p><p>Senin duruşun, konuşman, susuşun, gelişin, gidişin, hepsi bana güzelliği hatırlatıyordu.</p><p>Belki bir gün içerim o samimi çayından.</p><p>Belki bir gün içerim muhabbetinden.</p><p>Belki bir gün yine sen konuşmadan bana Allah’ı anlatırsın!</p><p>Kim bilir, belki bir gün ben de iyi bir adam olurum, kim bilir?</p>