Seni dinlemek ne güzeldi Muhsin abi!

Seninle bir daha muhabbet edebilmek için nelerden vazgeçmezdim ki…

Çevrende yüzlerce genç, bir şeyler soran.

Hepsinin içinde susmak bilmeyen çığlıklar ve sen cümlelerinle yangına koşmaya çalışan bizim Muhsin abimiz.

İçi yanan, sevdiğinden ayrılan, babasıyla bozuşan herkes yanındaydı. Hâsıl-ı kelâm mahallenin en güzel adamı sendin.

Ve şimdi hatıraların gelip çaldı kapımı.

………………………………………………………………………………………………………………….

Kalbi anlatmıştın ilk karşılaştığımızda ve ben işte o zaman bir kalbimin var olduğunu anlamıştım:

 

“Kalp, değişkendir, değişendir, halden hale girendir. Sonsuza uzanmak isteyen ama beden elbisesine takılıp kalandır. Yeryüzünde vardığımız, sevdiğimiz, bağlandığımız hiçbir şey ona yetmeyecek. Kalp öyle bir uçurum ki yeryüzünün tamamını da versen hiçbir zaman “yeter!” demeyecektir.

Kalbin; piyasalarla, doların, yuronun yükselip azalmasıyla, ekonomik durumlarla halden hâle giriyorsa, yani senin kalbin piyasanın bir şubesi olmuşsa sen çoktan kaybetmişsin yaşamayı.

Nice kalp taşıdığını zannedenler var ki ölmüşlerdir ama sadece nefes alırlar. Nice öldüğünü zannettiğin kişiler de vardır ki, öldü gitti zannedersin ama dirilerden daha diri hayattadırlar.

Yaşamak, nefes almak, bir kalbinin olması demek; itiraz etmek demektir. Direnmek demektir, pes etmemek demektir, güzel, hayırlı bir şeyler yapmak demektir.

İçinde saatli bomba gibi taşıdığın o kalp eninde sonunda patlayacak bunu asla unutma. Kimisi içinde zehirden bir et parçası taşımakta, kimisi de bir gül bombası gibi büyütmekte kalbini.

Kalbini beslemeyi unutma. En güzel gıdaları ona ver, en güzel sözleri ona söyle, en güzel merhemleri ona sür. Çok ötelerin sesini duyan bir kalbin de olabilir, sadece bir et parçası olan kalbin de olabilir. Her şey olmasa da çok şey senin elinde!

Yeryüzünde insanın doymayacağı hiçbir şey yoktur. Şehveti, açlığı, uykuyu bir şekilde doyurursun, tatmin edersin. Lakin küçücük bir et parçası olan kalp “tamam!” demez.

Yaratan işte bundan demiş: “Kalpler ancak beni zikretmekle tatmin olur.”

Yoksa nedendir bu gözlerdeki boşluk, bu içimizdeki ummân, bitmeyen bu acılar, uzayıp giden sancılar?

Hiçbir yere sığmayıp, mümin kulun kalbine sığan Rahman, neden oraya sığmış acep?

Kalp dört harfe sığmaz İsmail’im. Kalp, yeryüzüne sığmaz, gökyüzüne sığmaz. Yeryüzü çocukları, yeryüzü oyuncakları onun iniltilerini susturamaz.

Kalp, Allah’ı ister, sen gayrı sunarsın altın tepsilerde ama ona yetmez.

Bizim inanışımızda akıl kalptedir, kalp akıldadır. Bizden istenen akleden bir kalptir. Senin sevdim, vuruldum, öldüm, vazgeçemem dediklerin onun acılarını dindiremez. Sadece ve sadece Allah’tır onun ilacı!”

…………………………………………………………………………………………………………………

Ve böyle uzayıp giden yüzlerce cümle.

İşte ben o gün anladım kalbimin olduğunu ve o gün anladım ne yapmam gerektiğini.

Şimdi ben sana öldün diyeceğim ama sen ölmedin biliyorum. 

Sen de bedeni ölenlerdensin.

Senden sonra kalbim biraz daha kalp oldu, biliyorum.

Şimdi kalbim seni özledi.

Şimdi kalbim seninle hasbihali özledi.

Şimdi kalbim muhabbetini özledi.

Şimdi kalbim…