Yunanistan'ın kurulması ve Halet Efendi Sultan 2. Mahmud’un devleti yeniden yapılandırmasında en önemli reformu Vaka-i Hayriye diye isimlendirilen girişimle 1826’da Yeniçeri ocağını ortadan kaldırmasıydı.

* Ayrıca modern Türkiye’nin ilk basamakları olan Harbiye’yi, Tıbbiye’yi açtı, Mühendishâne’yi modernleştirdi. Avrupa’daki teknik gelişmeleri yakından takip etti, faydalı gördüklerini aldı. Ancak sadece teknik medeniyeti aldı. Türk'ün kültürüne dokunmadı.

* Padişah da olsanız yüzyılların kökleşmiş sistemini yenilemek, değiştirmek kolay işler değil; mutlaka karşı çıkanlar, direnç gösterenler olacaktır. Sultan 2. Mahmud’un başlattığı devletin modernleştirmesine karşı cephe alanlardan biri de Halet Efendi idi.

* Mehmed Saîd Hâlet Efendi 19. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’ne malî, idarî, siyasî ve askerî alanlarda yön vermiş olan önemli şahsiyetlerden biridir.

* Paris Elçiliği, Rikâb-ı Hümâyûn Reisliği, Bağdat Mübaşirliği, Rikâb-ı Hümâyûn Kethüdalığı, Nişancılık gibi resmi görevlerde bulunan Hâlet Efendi’nin bunların dışında asıl görevi ise II. Mahmud’un gizli danışmanlığıydı…

* Hademelikten kadı olan Kırımlı Hüseyin Efendinin oğlu olan Halet Efendi 1760 İstanbul doğumludur. Kendisi Şeyhülislam Şerif Efendinin yanında yetişti. Bir müddet Ataullah Efendinin sonra da Rikab-ı hümayun reisi Mehmed Raşid Efendinin mühürdar yamağı oldu.

* Bir müddet sonra Ohrili Mir-i Miran Ahmed Paşanın hizmetine girdi. Burada da uzun süre kalamadı. İstanbul'a dönüp Galata Mevlevihanesi şeyhi meşhur şair Galib Dede'nin dergahına girdi.

* Daha sonra, çevirdiği birçok entrikalara rağmen, Rumca bildiğinden dolayı, derya tercümanı Kallimaki vasıtasıyla Fenerli Rumlarla dostluk kurdu. Beylik kesedarı maiyetine girerek haceganlık rütbesi aldı.

* Padişah III. Selim döneminde baş muhasebeci ve orta elçi olarak Paris'e gönderildi (1802-1806). Üç seneden fazla Paris'te kaldı. Ancak Akka'da Cezzar Ahmed Paşaya yenilen Napolyon Bonapart Türklere karşı bu mağlubiyetini bir türlü hazmedemediğinden Halet Efendiye yüz vermedi; o da 1807 tarihinde İstanbul'a döndü.

* Divan-ı hümayun beylikçiliğine bir süre sonra da rikab-ı hümayun reisliğine getirildi. Bu vazifesi sırasında İngilizlerle gizli ilişkisi olduğu ortaya çıkarılınca Kütahya'ya sürüldü. * Bu esnada Sultan III. Selim bir ayaklanma sonucunda devrildi. Tahta kuzeni IV. Mustafa geçti. III. Selim ise 1808 tarihinde sarayda idam edildi!...

* Bu kez de tahta IV. Mustafa’nın kardeşi II. Mahmut (1808) getirildi. Bu arada Halet Efendi Kütahya’dan, İstanbul’a döndü ve II. Mahmut döneminin ilk yıllarının, en güçlü adamı oldu. “inanmış bir gerici”, zeki ve kindar birisi olarak ünlendi.

* Merkeziyetçi bir yönetim anlayışına sahip olan Hâlet Efendi devletin yüksek rütbeli memurlarıyla iyi geçinemezdi. Özellikle Tepedelenli Ali Paşa ile mücadelesi devlette gerginlik yarattı.

* Fenerli Rumların bazılarına katiplik yaptığından, onların lehinde, devlet aleyhine bazı yolsuz hareketlerde bulundu. Fenerli Rumlardan elde ettiği paralarla servetini çoğaltarak yeniçerilere para dağıtıp taraftar topladı.

* Halet Efendi’nin Fenerli Rumlarla olan derin işbirliği sayesinde Mora isyanı çıktı. Mora İsyanında Rumların tarafını tutarak Tepedelenli Ali Paşayı kötüledi ve idam edilmesine sebep oldu.

* İkiyüzlü politikaya devam ederek yeniçeriliğin ilgasında daima İkinci Mahmut Han'a muhalif oldu. Yeniçeri ocağını elinde tutarak, kendisine dayanak noktası yaptı. Yunan devletinin kurulmasına yol açtı ve Osmanlı Balkanları kaybetti.

* Halet Efendi, zamanındaki alimlerin en büyüğü Mevlana Halid-i Bağdadî'yi de Sultana çekiştirerek devlet için tehlikeli olduğuna iknaya çalıştı. Fakat İkinci Mahmut Han; 'Din adamlarından devlete zarar gelmez' diyerek sözüne itibar etmedi.

* Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri, bunu duyunca Sultana hayır duada bulunduktan sonra, 'Halet Efendinin işi, Pîri Mevlana Celaleddîn-i Rumi'ye havale olundu. Onu huzuruna çekip cezasını verecektir' dedi ve öyle de oldu...

* Halet Efendi bir şair olarak, evini her zaman alimlere ve şairlere açmış, ilmî ve edebî meseleler üzerine münazara etmiştir. Şeyh Galip gibi evliya derecesine ermiş bir gönül adamı onun sohbetinden hoşlanırdı.

* Şair Keçecizade İzzet Molla ise Halet Efendi’yi, ölümünden sonra bile, vefalı sözlerle anmış, bu yüzden başına gelen dertlere katlanmıştı. Halet Efendi bir gün İzzet Molla ile Haliç’te sandalla gezerken canı balık istemiş, arkadaşına: -Molla, demiş, canım bir sakız rakısı ile kofana balığı istiyor. Tam o anda, suda bir dalgalanma olmuş. Halet Efendi’nin istediği balık sudan sandala atlamış. Dehşet içinde kalan Halet Efendi: - Molla, demiş, talihin bu hücumundan korktum. Bunun sonu fena olacak!

* Nitekim öyle oldu. Az zaman sonra Sultan İkinci Mahmut Han, Mora İsyanına sebep olduğu için Halet Efendi'yi Konya'ya sürdü. 1823 senesinde Hassa hasekilerinden Arif Ağa tarafından Konya yolunda yakalanarak idam edildi.

* Sultan 2. Mahmut Halet Efendi’nin kellesini ibreti alem için İstanbul’da dolaştırıldı. Başı, İstanbul Galata Mevlevihanesine, gövdesi ise Konya Mevlana Türbesi mezarlığına gömüldü! * Halet Efendi zekî, hitabeti kuvvetli biriydi. Son derece kindar olup, muhaliflerini, menfaatine dokunanları bilhassa makamına rakip gördüklerini asla affetmezdi.

* İkinci Mahmut Hana da devamlı muhalefet etmiştir. Bunu devam ettirebilmek için de yeniçeri ocağının ileri gelenlerini çeşitli hediyelerle elde etme yolunu seçmiştir. Yeniçeri ocağının ıslahına karşı çıkmış ve padişahı isyan çıkartmakla tehdit etmiştir.

* Halet Efendi, rakiplerini idam ettirmekten hoşlanırdı. İdam ettirdiklerine acıyanları da azarlayarak: “Genç adam assak acırsınız. İhtiyar assak ‘günah’ dersiniz. Peki biz idam etmek için her zaman orta yaşlı adamı nereden bulacağız?..” derdi

* Halet Efendinin gaddarlığı, etrafına saldığı korku ve dehşet o kadar şöhret bulmuştu ki, herkes ondan korkar olmuştu. * Bir gün bu Halet Efendi oturduğu yerde uyukluyormuş. Ünlü şair Abdülhak Hamid’in büyük amcası Kazasker Mustafa Behçet Efendi de oradan geçiyormuş. Hemen konuyla ilgili hadis-i şerifi hatırlamış, eliyle Halet Efendi’yi göstererek, “Aman, fitneyi uyandırmayın!” demiş.

* Devrin şeyhülislâmı el-hac Halil Efendi, Halet Efendi’nin bazı icraatlarını eleştirmekten kendini alamazdı. Tabii ki Halet Efendi de kendisine kancayı taktı ve bir süre sonra ikisinin de hanımları işin içine karıştı. ** Durum böyle olunca Şeyhülislâmın karısı Ziba Hanım, Halet Efendi’nin aleyhinde ulu orta konuşmaya, ileri geri laflar söylemeye başlar.

* Bir gün Ziba Hanım, Beylerbeyi’nde bir havuzun başında Halet Efendi’nin karısı Lebibe Hanım’la karşılaşır. Ziba Hanım cariyeleriyle birlikte Lebibe Hanım’ın üzerine hücum eder ve bu arada ağzına geleni söyler.

* Durumu öğrenen Halet Efendi, türlü bahanelerle şeyhülislâmı azlettirir. Bununla da yetinmeyip karısıyla birlikte Bursa’ya sürdürür. * Aradan bir müddet geçtikten sonra, Halet Efendi bu sefer de türlü hilelere başvurarak Halil Efendi’yi Bursa’dan da Afyon’a sürgüne göndermeyi başarır.

* Şeyhülislamın eşi Ziba Hanım ise tek başına Bursa’da kalır. Kini bir türlü sona ermeyen “Devlet Kethüdası”, asıl korkunç planını işte bundan sonra uygulamaya koyar. Halil Efendi’nin İstanbul’daki konağının ahırına, ağzı dikilmiş siyah bir kuzu gömdürür.

* Ziba Hanım’ı bu işlerle uğraşan sihirbaz bir kadın gibi göstererek, güya tesadüfen buldurduğu bir kuzu ölüsünü saraya gönderir. * Son derece öfkelenen Padişah, Ziba Hanım’ın idamını emreder. Eyüp Sultan Camii’nde imsaktan şafak vaktine Kur’an okunması, diğer hayırseverlerle birlikte karısının ve kendisinin de isimlerinin anılması için ayırdığı nakit para ile vakıf kuran Şeyhülislâm Halil Efendi, eşinin başına gelen bu felaketi duyunca hemen oracıkta ruhunu teslim eder.

* İşte Halet Efendi, böyle bir halet-i ruhiyeye sahipti. O da her fani gibi geçip gitti. Ardından iyi söyleyenler olduysa da, kötülüğünü görenlerin söyledikleri daha ağır bastı. * Onlardan biri de Arif Paşa’dır ki, Halet’in ölümü ardından şu meşhur dizeleri söylemiştir: “Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur; Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur (Kabirdekiler, ölüler).”

* Sultan II. Mahmut sık sık ziyaret ettiği Galata Mevlevihanesinin bahçesinde Şeyh Gali'le gezinirken Halet efendinin kellesinin gömülü olduğu mezarı görür ve, "Bu bizim Halet değil mi?" diye sorar. Şey Galip de "Evet Sultanım; bir Haletti gelip geçti" der...

* Her halde kinleri dinlerini kör etmiş bazıları için "Bir haletti, gelip geçti" diyeceğiz. Biz demesek bile tarih diyecek...