Devletin dayattığı din;

Geçen yazımızdan davamla konuyu işleyecek olursak

Diyanetlerin kurulması laik ve demokrasi ile yönetilen rejimler için vaz geçilmez bir argümandır.

Diyanetin kurulmasının birçok nedeni vardır elbette. Birincisi İslam’ın ve Müslümanların varlığını, mümkün olmazsa maneviyatlarını katletmek içindir, asıl nihai hedefleri İslam’ı ve inananları tamamen ortadan kaldırmak. Bu mümkün olmazsa ki bu. onların muktedir olabilecekleri bir şey değildi. Öyle ise Müslümanları işe yaramaz çer çüp haline getirmek gerekirdi ki onu hakkıyla başardılar.

 İkincisi, din; bir toplumun aynı zamanda kültürünün, günlük hayatının merkeziydi, bu kolay değişmezdi. Bu yüzden dinin denetim altına alınması vazgeçilmezdi bu daha elverişliydi. Ve TC bunu gerçekleştirmiştir.

Üçüncüsü, ulusu bir arada tutacak dil, ırk gibi maddi unsurlardan daha kuvvetli bir manevi unsura ihtiyaç vardır ki, o dekandı tekellerinde ki dindi. Laik sistem bunu sonuna kadar kullanmaktadır.

Mesela her kürdi müşkülatında, dara düştükleri her konuda, hemen İslam’ın kardeşlik hukukuna sarılarak Kürtleri kontrol altına almışlardır, Kürtlere bunca baskılara rağmen, Kürtlerden belli kesimin kardeşlik hukuku çerçevesinde TC yi ve faşist sayılabilecek sağcı partileri destekliyor olması bu nedenden ötürüdür. 

Buna Bir abımız çok isabetli bir ifade paylaşmıştı; Hüs yıl; Günümüzde ve bölgemizdeki biçimiyle düşündüğümüzde din;  kardeşlik ve ümmet masalıyla Kürtleri esir tutmak demektir. Bakın her sıkıştıklarında, tanımadıkları düstur edinmedikleri İslam’ı kullanarak Türk Kürt kardeştir denilmektedir.

Eğer İslam olmasaydı bu zevatlar toplumu ne adına savaştıracaktı, kutsal devlet, şehitlik, Muhammed’in ordusu yalanları ile toplumu bir güzel idare etmektedirler, zaten olmayan sosyal adaleti dini argümanları kullanarak bazı sorunların üstesinde gelebilmiştir.

Özelliklede laik devlette sosyal amaçlı kurulan bazı cemaat ve STK’larda İslam adını kullanarak laik devletin zafiyetini perdelemektedirler. İnşallah bu konuyu daha sonraki sahifelerimizde açıklayacağız.

Sormazlar mı, İyide kardeşim, hani İslam nerede, egemen kılmadığınız İslam kardeşliğini neden çirkin emellerinizde kullanmaktasınız

Dördüncüsü, ancak bu özellikleriyle din ve dinin anlaşılma ve tezahür şekline tesirde bulunularak, ‘vatandaşları’ devlete itaat ettirici bir işlev görebilirlerdi.

İşte Diyanet İşleri Başkanlığı, bu kültürel duruma vaziyet etmek için tesis edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasının diğer mühim bir sebebi -hatta en önemlisi, laik kadronun aynı zamanda en büyük korkusunun kaynağı, İslam dininde ki şu gerçektir. Bu “İslam dininin mahiyetidir. O’nun bütün bir içtima’ı, iktisadi, siyasi hayata dair ahkâmının ve bu alanlara müdahalesinin olmasıdır. İşte İslam’ın bu hususiyetinin anlaşılmaması için, dini kendi kontrollerine almaları gerekiyordu ve bunu yapmışlardır.

Gerekirse komünizmi biz getiririz diyen zihniyet, öte yanda şöyle demekte idi;  .”  …BU YÜZDEN İSLAMİ TALİM, TERBİYE, İSLAMİ HAYAT, MÜSLÜMANLARIN İRADELERİNE BIRAKILMAYACAK KADAR MÜHİMDİR.

Türkiye’de din, dindarlık, İslam ve diyanet,  İslam’ın anlaşılması Müslümanların refah ve bilgilendirilmelerinden ziyade, milli birlik ve beraberliğin tesisi ve kendi iktidarlarına yönelik doğabilecek yıkıcı akımların önünü kesmektir.

 Bakın yukarıda da bahsettiğimiz özre, diyanet teşkilatının kuruluş amacı, Türkiye anayasasının 136. maddesinde; “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı; laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmü yer almaktadır

Allah’ın dini İslam, hiçbir dini tanımayan laiklik ilkelerine göre nasıl izah edilebilinirdi burası apayrı bir muamma.

7 yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden sonra emekliye ayrılan başkan veda konuşmasında çok çarpıcı bir beyanat vermiştir; “diyanet bir daha sapkın hiçbir dini yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır diyerek 40 yıl boyunca İslam’a aykırı olduğu halde destek verdikleri, fetö ya gönderme yapmakta idi.

Peki, sormazlar mı neden İslam’a aykırı, yanlış işler içinde ve sapkınlığı bilindiği halde fetö yü gündeme getirmediniz. Takı hükümetin ayaklarına dolanana kadar.

Görevinden sonra emekliye ayrılan başkanın böyle bir itirafta bulunması, erdemlilik değil, belki de hezimetti. Peki, şu anda Fetö’yü aratmayacak onlarca sapkın cemaatlere neden tepki vermiyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı görevini bırakırken, bazı korku ve endişelerini de dile getiren başkan, şunları söyledi Coğrafyamızı kuşatan ayrılıkçı din söylemleri, tekfir ve tefrik hastalığı asla Diyanet'in mihrap, minber ve kürsülerine yaklaşmamalıdır söyleminden şahsen, bizim iznimiz olmadan, yani laik devletin izni olmadan, camilerde asla İslam anlatılmayacaktır anlamını çıkardım

Devlet aslında şeyhülislamlık makamı kadar önemli din işlerini kendilerine bağlamış olması kendisinden habersiz İslam’ın anlatılmasının önüne geçmek amacıyladır, zira eskiden kendisinden habersiz beyanat veren âlimleri asmışken, bugün dahi gerek devlete ve gerekse hükümetin hoşuna gitmeyen herhangi bir söylemi olan resmi veya gayri resmi hoca ve âlimler tutuklanıp hapislere atılmakta iken, nasıl oluyor da ayni sistem muazzam bir bütçe ayırarak diyaneti ayakta tutmaktadır.

Rivayet edilir ki yönetimini Humeyni’ye kaptıran şah rıza pehlevi şöyle hayıflanmıştır; keşke bende Türkiye’de olduğu gibi rejime bağlı bir dini kurum kursaydım,

İşte, şimdi diyanetin laiklik ilkesine aykırı olmasına rağmen diyaneti kurması ve kollamasının manasını anlayabildiniz mi?

Yazımız kaldığı yerden devam edecektir inşallah.