Günümüz insanının dertleri yaşadığımız çağın gelişmişliği ile yarışırcasına artarak boyunu aşıyor. Her şeye çok hızlı ulaşan insanlık bir tek dertlerine derman olacak ilaçlara ulaşmakta zorluk çekiyor. Bahsettiğim eczanelerde satılan kutulardaki ilaçlar değil elbette. Gönüllerdeki dertlere derman olacak huzur ve mutluluklar.

Zenginimiz ayrı dertli, fakirimiz ayrı. Müslüman olanlar da dertli gayri müslim olanlar da. Gencimiz de yaşlımız da dertli. Erkeğimiz ve kadınımız da dertli. Yani çağın bu ezici sıkıntılarından uzakta kalabilen pek kimse yok. Esasen dünya bir dert ve sıkıntılar diyarı değil mi? Yani dertsiz insan olma ihtimali yok zaten. Öyleyse bunda şaşılacak bir hal de yok. Ama böyle yaşamaya devam etmek, aklı başında her insan için anlamsız ve kendi onuruna da aykırı değil mi?

Daha iyisini ve daha güzelini yapabilecek imkân ve yeteneklere sahip olan bir insan için yerinde saymak gerçekten bir çürümenin başlangıcıdır. Daha iyisi derken zenginin daha zengin olmasından bahsetmiyorum tabii ki, tıpkı yaşlının kendini genç zannetmesi gibi bu da zehirli bir hedef olur.

Daha iyisi ve daha güzeli ancak insanın kendini iyi hissettiği ve huzurla hayatını, kulluğunu ikame ettiği bir noktadır. Ne hayatın getirdiği ihtiyarlık engellenebilir ne de Allah’ın verdiği rızık genişletilebilir. Nimetler ise elindekilerle tatmin olan bir kalp ile ancak insana huzur ve mutluluk verebilir.

İnsan için elindekilerle mutmain olan bir kalbe sahip olmak kadar önemli bir huzur ve mutluluk sebebi de elindekileri paylaşmaktır. Mutluluk denen ve nasıl elde edileceği pek bilinmeyen şeyin en kestirme yolu başkalarını sevindirmekten geçiyor.

Paylaşılan şeyin maddi ya da manevi bir değer olması pek fark etmiyor. Tebessümü sadaka kılan da zaten bu değil mi? Cebinde verecek bir şeyi olmayanların rahatlıkla paylaşabileceği bu güzel sadaka herhalde Ramazan ayında bize çok daha fazla lazım.

Moralleri bozacak bir şeyler hep olacak ama Müslüman; sahip olduğu iman ve teslimiyet ile birbirine yaslanan ve depremlerden etkilenmeyen sağlam bir binanın duvarları gibi duracak, çatlamayacak ve yıkılmayacaktır.

Bunun ilk yolu temeli yani imanı mutlaka güçlendirmek, takviye etmek ve amellerle süslemektir. Temelsiz bina gibi temelsiz iyilik de sarsıntılara dayanamaz ve yer ile yeksan olur. Sıvasız ve boyasız bir hane gibi insana cazip gelmeyen amelsizlik ise iman temellerine su sızdıran tehlikeli bir durumdur.

İyiliği elde etmenin temel yolunun elindekini paylaşmak ve hatta elindekilerin en iyisini, en güzel şekilde paylaşmaktır ki, bu konudaki ayet ve hadisler hemen hepimizin gönlünde yer etmekte ve Ramazan vesilesiyle de sık sık hatırlatılmaktadır. Bütün mesele, her bir Müslümanın iyilik ve güzellik namına bir şeyler yapma gayretinde olmasıdır.

İçinden geçtiğimiz zor zamanlarda Ramazan ayı vesilesiyle iyilik ve güzellik, insanlık ve kulluk adımlarının atılması hepimizin vazgeçilmez yoludur. Allah’ın bizden kulluk namına istediği her bir ameli yerine getirmek için çaba sarf ederken, bizimle aynı yolun yolcuları olan diğer Müslümanlarla da tebessüm ve iyilik temelli birlikteliğimize devam ediyoruz.

Biz cemaat halinde yaşanan ve fertlerin dert ve yaralarına cemiyetin diğer mensuplarının elleri, dilleri ve gönülleri ile merhem oldukları bir dinin mensuplarıyız. Bu anlayışımızın zirvesi ise Ramazan ayıdır ki, gönüllerimize Kur’an ve nafilelerle dokunan manevi el hastalıklarımıza çare olacaktır inşallah.

Ramazan ayının rahmet ve bereket ikliminden azami derecede faydalananlardan olmamız umuduyla; sahurumuz, iftarımız, gecemiz, gündüzümüz hayırlarla, iyiliklerle ve güzelliklerle bezensin. Allah bu Ramazan ayında imanın lezzetini almayı ve amellerimizin ihlasını muhafazayı hepimize nasip eylesin.