Bana, “yeryüzünde gördüğün en muhteşem şey nedir?” diye sorsalar, tereddütsüz vereceğim ilk cevap, bundan 1500 sene önce insanlığa inen ve kıyamete kadar da baki kalacak olan Kitab-ı Mübîn derim.

Ben,  Kur’an’ı her okuduğumda, bir daha bir daha anlıyor ve bu muhteşem kitabın sahibine secdeye kapanıyorum.

Malum, Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’de anlattığı birçok kıssadan, birçok olaydan sonra, “Bunda, görebilen insanlar için büyük ibretler ve dersler vardır” buyuruyor.

Bazen de o olayın ya da kıssanın sonunda, “Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette dersler, ibretler vardır” uyarısında bulunuyor

Bunlardan birisi de Tâlût ile Câlût kısasıdır!

Ben bu kıssada inananlar için dersler ve ibretlerin daha ön planda olduğuna inanıyorum!

Kıssa da beni en çok etkileyen ise 249. ayette geçen, “Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: «Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).» Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. «Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok.» dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: «Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir.» olayıdır.

Bu ayette geçen nehir, bu dünya’ya ne çok benziyor!

Çünkü bir imtihan sahası olan bu dünyada, hem destek çıkmamız gereken Tâlûtlar’la hem de karşısında savaşacağımız Câlûtlar’la ve onların ordularıyla dolu.

Üstelik Câlût’ün ordusuyla savaşmaya giderken, şırıl şırıl akan bal tadında dünya denen o nehrin içinden geçiyoruz.

Câlût’ün büyük ordusuna karşı savaşa giden iman edenlerin komutanı Tâlût, “Kim ondan tatmazsa, işte o bendendir, ancak eliyle bir avuç alanlara izin var” diyor.

Bugün de hem nehirden içip şişenler, hem “Bizim bugün Câlût ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok” diyenler hem de “Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle sayıca çok bir topluluğu yenmiştir” diyenler mevcut bu dünyada.

Sahi bugünkü Müslümanların durumu da Tâlût ile Câlût kıssasındaki nehirden kana kana içenlerin durumuna benzemiyor mu?

Ve o nehirdeki su bu dünya nimetlerine…!

“Derken oraya varır varmaz pek azı hariç hepsi ondan içtiler” diyor Allah cc, Tâlût’ün ordusu için!

Ondan kana kana içenler ya da geçtikten sonraki müminlerin içindeki bir zümre, “Bizim bugün Câlût ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok” dediler.

En ilginç olanı ise, bu sözü söyleyenlerin Allah’a inan kimseler olduklarını iddia etmeleriydi.

Bugün de böyle değil mi?

Özellikle son yüzyılın Müslümanları dünyanın envai nimetleri ile karşılaşan ve ondan zaruri ihtiyaçlarını alma yerine balıklamasına dalanlar yorgun ve bitkin değiller mi?

Bu ayetin mealini okurken, sevgili Hamza Mercanoğlu, “bugünkü Müslümanlar sadece o nehirden kana kana içmekten de öte testilerini de kovalarını da dolduruyorlar” dedi.

Bakın ülkeleri işgal edilirken, bizim bunlarla mücadele edecek taktımız yok demiyorlar mı?

Onlar hem sayıca bizden çoklar hem de silah bakımından bizden güçlüler mazeretini öne sürmüyorlar mı?

Şu anda koca bir İslam coğrafyasında yaşanan işgal ve ölümlere seyirci kalmıyorlar mı?

Bugün Suriye’de varil bombalarıyla vurulan çocukların enkaz altındaki çığlıkları arşı titretirken, “bizim elimizden bir şey gelmiyor” demiyorlar mı?

Aslında söyledikleri yalan da değil!

Çünkü kana kana içiyorlar bu dünyadan!

Fahreddin Razi (Allah ona rahmet etsin) Tefsiri Kebir’de Tâlût’ün Ordusu’ndaki insanlar için, “Onlar o gün o nehirden bir avuç içtikçe, ikinciyi, ikinciyi içtikçe üçüncüyü içmek istediler.

Onlar içtikçe daha çok susadılar.

Hatta çoğu kendisini nehre atıp çatlayıncaya kadar ondan içtiler” diyor.

Bir başka rivayette onlar o nehirden o kadar içtiler ki artık dudakları morardı!

Bugün de öyle değil mi?

Dünya’da biraz kazananlar, biraz daha kazanmanın peşine düşüyor.

Bir zaman sonra kazandıkça daha çok kazanmak istiyor.

Hatta kazanmadığı zaman kendini ölmüş ve bitmiş hissediyor.

Hal böyle olunca etrafında yaşananları değil, daha fazla nasıl dünyayı elde ederim moduna giriyor.

Ne demişti Allah’ın Resulü Muhammed aleyhisselam, “Bir gün gelecek, her taraftan ümmetler (topluluklar) böcekler gibi üzerimize üşüşecek….”

Ashab-ı Kiram, “O gün çok az mı olacağız Ya Resulallah!” diye sorduklarında.

Efendimiz : O gün çok olacaksınız, fakat selin önündeki çer çöp gibi olacaksınız. O gün düşmanlarınızın kalbinden heybetiniz alınacak ve sizin kalbinize “VEHEN” yerleşecek” dedi.

Eshab-ı Kiram, “Vehen” nedir Ya Rasülullah” diye sorduğunda Aleyhissalatu vesselam, “Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur” dedi.

Olayın en vahim tarafı ise, bunca ibret ve uyarılara rağmen bugünkü Müslümanların susuzluklarını giderme bahanesiyle o nehirden içmeye hala devam etmeleridir!

Oysa o susuzluk daha çok içmekle, daha çok toplamakla, kazanmakla, biriktirmekle gitmiyor!

İnanmayan başını kaldırıp etrafına bir bakıversin!

En çok susanların en fazla içenler olduğunu bir kez daha aynelyakin görecektir!